14 Ağustos 2010 Cumartesi

yaşantımı yaşantına yasladım... (deneme)

hayat; neresinden tutarsan tut hep olmayacakların gerçekleştiği buna rağmen istemekten bir türlü vazgeçilmeyen yaşam formunun halk arasında bilinen adıdır.. insan yaşamı ile ölümü arasında sıkışıp kalan yılları ya süper hatıralarla anacak yada geçmişimin içine sıçayım ulan diye hayıflanıp miskin miskin hayallere dalarak anımsayacaktır.. işte bu serzeniş dolu hayatın içinde insan; ne yaparsa yapsın kendisini mutlu hissetmek istediği biri yada birilerine mutlaka yaslayacaktır ömrünü.. bir iki üç dört belki defalarca deneyecektir ama mutlaka deneyecektir.. çünki insan yalnız kalmayı beceremeyecek kadar cühela bir varlıktır.. yalnız bazı insanlar kalabalıklar içinde bir başına kalabilirler.. onlarda gerçekten sevebilen insanlardır..

işte böyle ılık bir sonbahar akşamı yasladım yaşantımı yaşantına.. ben yaslandıkça kaykılıp düşecekmiş gibi olan büro koltuğu gibi yaylanıyordun arkaya.. ama hiç düşmüyordun hacıyatmazcasına.. günler günleri kovalıyor sonbahar yerini ilkbaharı yaşatmadan yaza zerk ediyordu.. yaz deyince akla ilk düçar olan nedir peki.. tabi ki neme bulanmış nefes almayı zora sokan sıcaklar.. işte öyle bir sıcakta vücudumdan asla çıkmasını istemediğim halde zorla çıkan ter gibi çıkıverdin hayatımdan.. öyle ıslak öyle kaygan öyle can sıkıcı.. yemelerim içmelerim bir başka olmuştu artık.. ne yana baksam sen oluyordun, sonunda sen kokuyordun ve ben bitiyordum.. zamanın herşeye ilaç olacağını biliyordum ve hergün aç karnına iki doz alıyordum senli hayallerden..

günlerim hayret, hasret ve muammalar içinde sürüklenirken yazmak denen illete kapıldım.. çok zamanın kalmadı dediler.. ne yazarsan o kadarını yazacak kadar zamanın kaldı dediler.. içindekini dışına kusman için son radden, son demin dediler.. ve bu söylemler üzerine en güçlü silahını almış bir komutan gibi saldırdım ordularımla bembeyaz sayfalara.. hıncımı sanki harflerden çıkarıyormuşcasına kelimeler oluşturdum cümlelerimin arasına.. ve o cümleler en çok seni anlatırken en çok da sen olmuyordun mısralarımda.. senli bir sensizlik yaşıyordum yazılarımda.. gerçek hayatımda hiç olmayacağını bildiğimden sarıldım sanırım gudubet paragraflara..

sen diye bir ben oluşturduğumu anladığımda açtım gözlerimi o derin uykudan.. ve herzaman olduğu gibi ben gözlerimi açtığımda sen uyumakta oluyordun.. ''kaldırımların kalbinden taşıyordum'' üzerimden geçen onca insanı umursamazken.. ve sen hiçbir zaman geçmiyordun o karanlık sokaktaki kaldırımdan.. işte ''ben o kaldırımların emzirdiği çocuktum'' sen ise kaldırımlara küs ''araba sevdası''na dalmış bir hezeyandın..

hezeyanım ve heyacanım adına; başka bir ömür, başka bir oluşumda rastlaşabilmek elvedasıyla merhaba...

1 yorum:

  1. yazmaya iten hezeyanın ve heyecanının nehirinde hep yüz sen.

    YanıtlaSil