28 Kasım 2013 Perşembe

gündeme dair düşünceler silsilesi..

twitter gün boyu şarkıcı (yüksek sesle müzik eşliğinde birşeyler söyleyen kişi) aylin aslım ve cihat akbel arasında geçen davanın sonuçları üzerine çalkalandı durdu.. mevzu neydi hatırlayalım.. aylin aslım troll diye tabir edilen eski hayali tv kişileri adına açılan ve uluorta herşeye yazan kişilere hitaben abaza minvalinde bişeyler yazmış troll diye tabir edilen ekibin çok saygı duyduğu cihat akbel'in "aylinaslımabazalardanözürdile" heştegi başlatmasıyla büyük bir menşın trafiği başlamıştı.. kendilerine hakaret edildiği için daha da bilenen troller aylin aslım'a dozu artan şeyler yazmıştı.. cihat akbel de aylin aslım'a bir ironi yaparak sahneye orak çekiç fırlatıcam demiş bunu bir tehdit olarak algılayan aylin aslım hayatından şüphe ederek dava açmıştı.. dava sonuçlandı ve cihat akbel 5 ay tehdit suçundan ceza aldı.. 

şimdi gelelim meseleye.. twitter her zamanki gibi ikiye bölündü.. aylin aslım'ı haklı görenler ve cihat akbel'e kesilen cezayı saçma bulanlar olarak.. çok umursadığım bir konu olmamasına rağmen gün boyunca yazılanlara şahit olmam yüzünden epey bir doldum.. kimin haklı yada kimin haksız olması zerre umrumda değil.. benim takıldığım aradan dikkat çekmeye çalışan fırsatçılar.. adam fikrini yazarken bile sonuna savunduğu kişinin nickini ekleyerek yazıyordu.. yani diyor ki beni görsün belki rt eder belki fav'a alır ne bileyim belki takip bile eder beni diye.. aylin aslım'a kesin hak verenleri okudum ne bileyim öğrendiğim herşeye lanet okudum.. sırf ünlü diye birisinin dikkatini çekmeye çalışmak, onun hakaret etmiş olmasını önemsememek, ona kimsenin lan bile yazmasına tahammül edememek falan garipti.. sırf taciz edilen kişinin kadın olması yüzünden ortalığı ayağa kaldıran bu abi ve ablaları yine taciz edilen, küfür yiyen ve kadın olan meryem gayberi, esra elönü, nihal bengisu vb. kişilerin olaylarında hiç kelam ederken görmedik mesela.. he pardon onlarla aynı görüşten ve ideolojiden değilsiniz, hatta onlar kadın bile değil.. onlara tüm siyasi görüşünüzle küfredebilir, hakaret edebilir hatta ve hatta tehdit bile edebilirsiniz.. çünkü onların yaşamaya bile hakkı yok sizin gözünüzde.. çünkü siz acaip samimi ve duyarlı insanlarsınız.. 

cihat akbel yapılan kısmi linci farkedermiydi? evet farkederdi hatta bana göre bilinçli bile yaptı herşeyi.. gideceği noktayı da az çok biliyordu.. ancak verdirdiği tepkiyi hala anlayamayanlar için büyük harflerle tekrar yazmak gerekir AYLİN ASLIM DA HAKARET ETTİ.. hiç öyle goygoy yapıp efendim kız ablukaya alınmış o kadar hakareti sen yesen sende hakaret ederdine getirmeyin.. ben istediğim hakareti istediğim gibi yazarım ama bana kimse en ufak bir eleştiriyi bile yazamazcı aylin aslım ve tayfasına söyleyecek çok lafım yok.. çünkü onlara göre herşey hakaret herşey tehdit.. 

peki bu kişiler aylarca mahkemelere verilen hüküm giydirilen öğrenciler ve vatandaşlar için kendilerini parçalamadılar mı? üstelik bakanlara yumurta atılmasına, twitterdan kendilerine en ağır şekilde küfürler edilmesine rağmen.. ne oldu abi ne değişti? hani özgürlükler falan? neyse ne işte..  

bu vesile ile son olarak şunları söylemek isterim; bu mevzu üzerinden cihat akbel ve aylin aslım'a yürümeye çalışan, kin ve nefretlerini kusan, dikkat çekmek için her türlü şaklabanlığı yapan, millete kendini duyarlı ve düşünceli gösterebilmek için saçma sapan şeyler yazan herkesin amına koyim..

13 Kasım 2013 Çarşamba

herşey sizin olsun semt bizim!

her zaman olduğu gibi otobüsteyim.. yanağım otobüs camının garantisinde.. hayvan gibi uyuyorum aslında.. bi ara uyanır gibi oldum camdan dışarı baktığımda semtimize girmişti otobüs.. usul usul dışarıyı seyretmeye koyuldum.. aylar önce Nişantaşı Üniversite'sinin kampüsü açılmıştı semtimize artık alışmak üzereydim ki hemen dibine Etiler Marmaris Büfe açıldığını görünce hüoopp lan n'oluyo dedim.. güzelim semtin içine sıçtınız diye de ekledim cümlemin sonuna.. evet Bayrampaşa'dan bahsediyorum.. doğup büyüdüğüm hatta semirdiğim eşşek kadar olduğum belki de öleceğim semtten bahsediyorum.. Kimilerine göre hayal kırıklığının başkenti sayılacak kadar varoş bir semt.. Ne zaman bu kadar marjinal olduk anlamış değilim..

semtimizin gerçek ismi Sağmalcılar'mış.. zamanın meşhur Sağmalcılar Cezaevi ismini de ordan alır.. İstanbul'u adeta bir sofra bezi kaplayan kolera, tifo, veba gibi salgınlardan belki de en çok etkilenen semtlerden biriymiş.. önüne geçemeyince de ne kızlarını evlendirebilmişler, ne de kız alabilmişler başka semtlerden.. zamanla bu namı unutturabilmek için de bi katakulli ile ismini Bayrampaşa yapmışlar.. 

böyle bir semtin içine doğdum ben.. muhakkak herkesin müthiş mahalle hayatları olmuştur ama bizim mahalle hayatımızda yadsınamayacak gibiydi.. güzeldi yani.. yokluğa, topraktan bozma sokaklara, çöp arabasının gelmemesine, sürekli elektrik kesilmesine, belki de hiç akmayan sularına rağmen mutluydu insanlar.. ya da bize acaip rol kesiyorlardı biz çocuklar üzülmesin diye.. varoş diye aşşağılanan her semtin belki de makus denebilecek kaderiydi aslında bu yaşananlar.. 80'lerin sonunda çocuk olanlar birçok şeye şahit oldular boş zamanlarında.. hem yokluğu dibine kadar yaşadılar, hem de herşeylerin zirveye çıktığı zamanlara yetiştiler.. bu yüzden o dönemin çocukluğundan gelip şimdinin genç adamları olanlar hep farklı bakabildiler hayata.. sağ sol minvalli mahalle kavgalarına da, en ihtiraslı aşklara da şahit oldular.. onların kemalettin tuğcu'ları vardı bizim armut serkan'larımız, baykuş tayfun'larımız, kırmızı murat'larımız, albay hüseyin'lerimiz.. köşe başlarında durup saatlerce muhabbet eder, neden orda olduğumuzu hatta ne konuştuğumuzu dahi kimseler umursamazdı.. orda olmanın, o insanların bir parçası olmanın gururu hepimize yetiyordu.. 

semtimizin yokluğuydu belki bizi birbirimize yaklaştıran.. madem hiç birşeyimiz yoktu elimizde ki insanlara yanaşacaktık.. önce bilardo salonları sonra halı sahalar açıldı semtimize.. bizi birbirimize daha da yaklaştırdı desem yeridir.. başka semtlere taşınan arkadaşlarımız bile geliyordu onlar sayesinde.. sonra bu kardeşliği kıskanırcasına binalar diktiler koca koca.. apartmanmış adı.. daha modern daha güzelmiş.. apartmanda yaşamanın en önemli şartlarından biri de; içinde bulunduğun yüksekliği bişey sanıp insanlara tepeden bakmakmış tabi bunu sonradan anladık.. önce gecekonduvari binalarda oturan komşulardan uzaklaştı apartmancılar sonra da aynı apartmanda ki kapı komşularından.. yine de bir arada kalmaya görüşmeye devam etti ama insanlar.. yetmedi bu sefer de avm adı altında şehir inşa ettiler semtlerin içine.. giren kendini kaybediyor, marka kıyafetler alınca kendini dünyanın en entel en kültürlü en bilgili insanı sanıyordu.. tabi alışmadık götte don durmuyor.. bi beden büyük kıyafet giymiş gibi sırıtıyordu giyilmeye çalışılan yeni yaşam tarzı hayatlar.. elit sınıfın içine doğmuş bebelerin diline de meze olup varoş diye aşşağılanıyordu insanlar.. böyle böyle semt olgusunun mahalle hayatlarının içine sıçıldı..

geçen otobüsten inip eve doğru yürürken geldi bunlar aklıma.. sokağıma girdim bomboştu, canım sıkıldı.. evlere doğru baktım.. çocukluğumda "dur lan bekle geliyorum" seslerinin yükseldiği pencereler kapalı, ardındaki perdeler sonuna kadar örtülüydü.. kış ayındayız tabi kapalı olur camlar demeyin yaz ayında da benzer manzaralar karşılıyordu beni.. aklıma gelince daha da canım sıkıldı.. eve varana kadar yüz adım mesafeyi on beş yirmi dakika da kateden ben artık zart diye eve geliyordum.. artık tüm merhabalaşmalar bir selamı bıçaklar gibi, hissiz ve içi bomboştu.. yani biz kaybetmiştik onlar kazanmıştı..

ben küçükken komşular gelirdi bize, biz onlara giderdik.. annelerimiz "o çay sevmez teyzesi" "aynısı evde var ama evdeyken ağızlarına sürmüyorlar" gibi belleklerimizde küflenmeye yüz tutmuş efsanevi cümleleri hep o misafirliklerde söylemişlerdi mesela.. hafızalar zorlansa kimbilir ne cümleler çıkardı daha.. 

herkes delikli demir icat olunca mertlik bozuldu sanır ama mertlik televizyonun icadıyla bozuldu.. "bu akşam benim dizim var inşallah kimse gelmez" sözüyle tamamen bitti mahalle hayatı.. altına dinamit konuldu ve patlatıldı.. geriye sadece buz gibi gösterişli bina suretleri kaldı.. 

belki dışarda benim gibi düşünen birileri vardır umuduyla sokağa attım kendimi.. hava buz gibiydi.. hatta baya baya it öldüren soğuğu vardı.. adeta ayaklarım götüme vururcasına eve koştum.. beynimin donan her bir hücresinin çözülmesini beklemek için bir ayı gibi tüm düşüncelerimi kış uykusuna yatırdım.. ve dönüp kendime dedim ki; elbet bu semt bir gün yine ısınacak..