9 Ocak 2013 Çarşamba

yalan dünya..


bu dünyada insanların istisnasız hepsinin ortak en büyük özelliği yalana tahammül edememeleridir.. yalandan öylesine nefret ederler ki; en yakınındaki hatta en sevdiği insana bile sıfır tolerans gösterirler işin içine yalan girdiyse.. yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar diyerek de yalanın ne menem bir şey olduğunu üstüne basa basa vurgularlar.. peki insan hergün kendine söylediği yalanlar için kimden nefret eder? tabi ki kendinden değil.. kendinden nefret edecek kadar bir olgunluğa ulaşabilen insan sayısı çok azdır.. neyse uğraşmayın ben size kendisine yalan söyleyen insanların kimden nefret ettiğini söyleyeyim.. kendisine en uzak insanlardan nefret eder.. onlar hep yalan söyler; böylece kendi fikirleri otomatik olarak doğruluğa kavuşur.. kendisi gibi düşünen denyoları etrafına toplayabildiyse de deymen onun gamlı yaslı göynüne.. 

metin kaçan mevzusu hakkında yazılanları okuyunca böyle bir yazıyı yazma hissiyatı oluştu bende.. fikirlerimi düşüncelerimi bir şekilde uzun uzadıya yazmalıydım ki içimi kemiren bu saçma duygudan kurtulayım.. metin kaçan kimdi önce bunu ortaya koyalım.. metin kaçan bazılarının gözünde asla ''ağır roman''ın yazarı değildi.. metin kaçan islami kesime yakınlığı ile bilinen hasan kaçan'ın kardeşiydi.. dolayısı ile metin kaçan da islami camianın elemanlarından biriydi.. bu yüzden yazdığı roman boktandı gerçekle alakası falanda yoktu.. hele sinema uyarlaması berbat ötesiydi.. entel ablalarımız abilerimiz taa o gün beğenmemişti filmi, bu yüzden kitapta bi boka benzemiyordu.. hem metin kaçan doktor raporu aksini söylese bile bir kadına tecavüz etmiş, cezasını cezaevinde 11 yerinden şişlenmesine rağmen çekmemişti.. cezaevinden çıktıktan sonra bile gittiği her yerde itin götüne sokulması insan yerine konulmaması bile cezasını hakkıyla almadığının bir göstergesiydi.. iyi ki de herkes ona kötü davranmıştı.. entel küntel abilerimizin ablalarımızın nazarında metin kaçan bir pislikti..

metin kaçan'a ölümü üzerine nefret kusan bu güruh nedense cinayet işlemiş yılmaz güney'e hayranlığını belirtirken ne diyeceğini şaşırır.. ülkeden komunizm sevdasında koşarken kaçmak zorunda kalan, en ufak eleştiriye dahi müsaade etmediği Atatürk'e hakaretler içeren yazılarına istinaden kutsal bir metin olarak algıladığı cumhuriyet gazetesinin hakkında tükürün diye haberler yaptığı nazım hikmet'e adeta babasından fazla saygı duyar.. bunları nazım hikmet'i yada yılmaz güney'i suçlamak için yazmıyorum.. onlar alanlarında sayısız eser bırakmış başarılı insanlardı.. bir zamanlar edebiyatına hayran olduğunuz ama sonraları siyasi görüşünüzün size adeta bir at gözlüğü taktırdığı için nefret ettiğiniz ahmet altan'ın ''türk olmak'' isimli yazısını bi ara mutlaka okumanızı tavsiye ederim.. 

bugün birisi istanbul'un en işlek caddesinde soğuktan donarak ölen bir kişinin haberini bloguna taşıdı ve harekete geçti lümpen abilerimiz, ablalarımız.. özetle, belden aşşağısı nerdeyse olmayan bir kişi belediyenin kendisine tahsis ettiği bir metrekare (rakamla 1 mt2) yerde yaşamını idame ettirmeye çalışıyor, gündüzleri önünde bişeyler satıp geceleri o bir metrekare yerde yaşamaya tevessül ediyordu.. bohemlik ve lümpen hayat özentiliği zirve yapmış, sosyal mecralarda takipçi çokluğu ile kendini bambaşka yerlere koyan ablalarımız önünden geçmeye devam ediyordu tabi o kulübenin.. çoğu orda birinin yaşadığını dahi bilmiyordu.. bilseler de göz ucuyla baktıklarından dolayı bildiklerine adım gibi eminim.. o adam; kar yağışının doruklara ulaştığı, sevincimizin göğü parçaladığı, bizim istanbul valisi ile dalga geçtiğimizi sandığımız, eğlendiğimiz saatlerde donarak o bir metrekarelik kulübesinde öldü.. kimse umursamadı.. onu umursayan bir kaç kişiden birisi olan onur oran blog yazısıyla en çok kendine sitem dolu birşeyler yazdı ve herkesi haberdar etti.. insanın içinin cız etmemesi imkansız.. ancak o blog yazısının altına yazılanlar daha vahimdi.. hergün önünden geçtiğini, onu gördüğünü ama hiçbir hamlede bulunmadığı için kendisine kızdığını söyleyen insanların mesajları ile doluydu.. bu insanlar biraz sonra kendinden olmayan herkese elleri altında bulunan mecranın onlara verdiği aymazlıkla sallamaya başlayacaklar.. onlar sallamaya başlamadan önce ben şunları sallayayım.. peki neden yardım etmedin amına koyduğum? neden biliyor musun? hadi onu da ben söyleyeyim.. çünkü sen o insanlardan tiksiniyordun da ondan.. şuan bile tiksiniyorsun ama sevmediğin insanları eleştirmek için eline bir fırsat geçtiği için de ne yapacağını bilemiyorsun.. sen o insanlara gerçekten üzülüyor olsaydın sağda solda belediye numarası paylaşmak yerine yerinden kalkar gider o insanlara elinden geldiğince yardım ederdin.. van depreminde kimin nasıl kendini parçaladığını elinden gelen yardımı yapmaya gayret ettiğine hepimiz şahit olduk.. yani yapmak isteyince herşey yapılabilir.. o adam orda yine donarak ölürdü belki ama sen ona geçerken bir selam versen iki dakika durup hal hatır sorsan muhabbet etsen ne kaybederdin.. he pardon unutmuşum kurtarman gereken bir dünya vardı dimi? 

sen yüzlerce lira gelen doğalgaz faturana isyan ederken yine soğuktan üşüyen insanlar olacak.. sen yarın da onların önünden sanki hiç yoklarmış gibi geçmeye devam edeceksin.. bu yüzden senin yalanını sikerim.. bize dünya duyarlı insan ödülü için yarışan insan rolleri kesmeyi bırak..

önce kendinize söylediğiniz yalanlardan kurtulun.. sonra başkalarının doğrularını yanlışlarını sorgulayın.. yalan kötü çok kötü ama bari kendinize yalan söylemeyin.. bize söyledikleriniz kabak gibi belli oluyor haberiniz olsun..

hadi hep beraber doğalgazlı evlerimizde battaniye altından en pahalı telefonlarımızla sosyal mecralara duyarlı mesajlar atmaya devam..