10 Haziran 2013 Pazartesi

inkisar

bir kelebek kanat çırpar ve binlerce kilometre ötede bir fırtına kopar.. 

son günlerde yaşadıklarımız üzerimize dev bir turnusol kağıdının konulması gibi bizi bir arada olduğumuz her şeyden ayrıştırdı.. birbirimize saygı çerçevesi içinde yaklaşan bizlerin; aslında öyle kişiler olmadığını, sadece ve sadece kendi doğrularına inanan, kendi doğruları dışındaki herşeye gerçek ve mantıklı olsa dahi gözlerini yumup kulaklarını tıkayan bireyler olduğumuzu farkettirdi.. aklımız ile mantığımızın arasına giren bir başka aklın "akıl tutulması" diye yeni bir tutulma çeşidini literatürlere soktuğunu gösterdi.. yakın tarih sevdalısı herkesin bildiği; bir öğrencinin başbakan Adnan Menderes'in yakasına yapışıp "özgürlük istiyoruz!" dediğini Menderes'in de "başbakanın yakasına yapışıyorsun ya evladım daha nasıl bir özgürlük istiyorsun?" tarihi cevabını verdiğini burdan tekrar hatırlatarak; şuan ki başbakana "orospu çocuğu" "pravokatör" "şerefsiz" vb. birçok yakıştırmayı yaparak özgürlük peşinde koştuğunu da gösterdi.. düşündüklerini söyleme adına meydanlara dökülüp insanlara düşündüklerini söyletmetmeyen, söylediğinde linç eden bir oluşumun varlığından da haberdar etti.. 

ne diyorsun lan yarraaam diyen sol görüşlü arkadaşım şu laflarım sana; hükümeti düşürmek adına çıktığın yola karşı olsamda yine de saygı duyarım.. saygı duyamadığım konu ise senin kendini büyük bir kitle olarak görmen, zaten oy vermediğin partinin oy vermiş insanlarına "bidon kafalı" "göbeğini kaşıyan adam" "cahil cühela" "kömüre makarnaya ruhunu sattı" minvalindeki sözlerle onları aşşağılaman, sonra "sizi sandığa gömecez" diyerek onlardan destek ve oy beklemen, her türlü hakareti yaparak oy verdiği partiden vazgeçmesini istemen başlıca nedenler.. 

hâlâ okumaya devam eden sağ görüşlü arkadaşım şu laflarım da sana; karşında duran görüşü asla ve asla dinlememen, onları her ne olursa olsun dinsizlikle suçlaman, hakaretlerinde cehaletini gözler önüne sermen aklıma ilk gelen saygı duyulmayacak hasletlerinden bazısı.. Peygamber Efendimiz Taif'te taşlandığında haline üzülen kızı Fâtıma, taş atanlara beddua edecekken "dur kızım onlara kötü söz söyleme onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı" dediği gibi senin de bazı dini konuları bilmiyorlar, saygı göstermiyorlar diye onlara bildiklerini anlatmak yerine sövmen hakaret etmen sence ne kadar mantıklı? dinlemiyorlar kardeşim demen de çözüm değil Peygamber Efendimiz Ebu Cehil'in kapısına 120 kereden fazla gitmişti sen kendini peygamberden üstün mü görüyorsun ki hemen insanlara sırtını çeviriyorsun?

hiçbir görüşe, düşünceye, oluşuma adepte olamayıp en ufak bir olayda kalabalığın yanında yer alıp popülerlik peşinde koşan, ne dediği dahi anlaşılmayıp içine girdiği kalabalığın saf ve temiz görüşlerini kirleten, derdi sadece dünyevi menfaatler olanlara ise söyleyecek hiçbir lafım yok.. 

son olarak her tartışmamız neden seviyeli başlayıp bir müddet sonra siyasi ideolojilerimizin esiri olan suçlamalarla bitmek zorunda? gerçeğin peşinde koşan bizler neden gerçeklere bu kadar kör ve bu kadar sağırız? peki bana göre sen sana göre de ben hatalıyken doğru olan kim? 

gelin "ön yargıları kırmak, atomu parçalamaktan zordur" diyen einstein'ı hep beraber göt edelim.. bu ülkeyi yıkmak istiyorum diyeni de, şeriat gelsin diyeni de, yada başka her ne görüşü olursa olsun dinleyelim küfretmek, vurmak, öldürmek yerine bilgimizle alt edelim.. bunların hiçbirini yapamıyorsak da şöyle kocaman bir susalım.. unutulmamalı ki susmak aslında çok şey anlatmaktır.. 

7 Haziran 2013 Cuma

Kızılkayalar

bugün Taksim'deydim.. tüm sokaklarda pütürlü duvarlara Türk dil kurumuna inat bir Türkçe ile yazılmış yazılar vardı bolca.. içeriklerinin ne oldukları önemli değil.. meydan panayırdan farksızdı.. mangalda çay demleyenler, muhabbet edenler, meydanda turlayanlar falan görüntü günler önce biber gazına bulanmış o meydanın kötü görüntüsünün aksine güzeldi.. bir tek Atatürk heykelinin bayraklarla donatılması olmamış gibiydi.. 

sonra her Taksim'e çıktığımda gittiğim Kızılkayalar'a yöneldim.. önüne geldiğimde şok olmuştum.. kapalıydı ve kapısında bir bilgilendirme yazısı vardı.. twitter'da karşılaştığım, Kızılkayalar'ın sahibi facebook hesabında şöyle şöyle şeyler yazdı hem eylemci kardeşlerimize kapılarını da açmadı haberlerini görünce bir trolleme olduğunu düşünüp çok umursamamıştım.. bugün karşılaştığım manzara karşısında çok sinirlendim.. 5 metre karelik bir dükkana kim nasıl sığacaktı acaba diye düşündüm.. civarda yüzlerce kalbur üstü dükkan varken eylemcilerin orayı seçmesi o insanların da kapılarını kapatması bana epey mantıksız geldi.. o kadar yerin içinde burger king'ler, özsütler vesair yemek dükkanları açık ve ağzına kadar dolu iken Kızılkayalar'ın kapalı olması, o insanları dükkanlarını kapatmaya zorlanan süreci düşünüp uzun uzun buna alet olan herkesi lanetledim.. velev ki Kızılkayalar'ın sahibi facebook hesabından iddia edildiği şeyleri yazmış olsun -ki kapıya asılan ilanda böyle bir şeyin olmadığı yazılıydı- orda özgürlüğü için olduğunu iddia ederek devlete baş kaldırmış kişilerin başka birisinin özgürlüğünü kısıtlamasını anlayamadım, kabul edemedim.. eylem ruhu içindeki sizlere soruyorum; sizi düşünceniz yüzünden biber gazına bulayanları lanetlerken kendinizin düşünceleri yüzünden birilerine baskı kurmak, ekmeğini kazandığı yeri kapatmaya zorlamak nasıl bir hak aramadır?

Kızılkayalar ile hiçbir bağım yok.. adamları tanımam etmem ama yapılan muameleyi görünce insanlığımdan utandım.. inanamadığım bir manzara ile karşılaştığım için de duygularımı yazmak istedim.. insanlara günlerce twitter hesabımdan doğruluğundan emin olmadığınız şeyleri paylaşmayın diye yazdıkça edilmedik küfür, yaftalama, hakaret ve unfollow kalmadı ama sabrettim.. sonrasında emin olduğum camide içki içildi fotolarının bilinçli bir şekilde iki kesimi karşı karşıya getirmek isteyenlerce hazırlandığını anladım.. kendi fikrine ait olan aleni fotoşoplu fotoğrafları bile ölümüne savunurken, kendi fikri dışındaki fotoğrafları bunlar gerçek değil yiaaa diye reddeden insanları gördüm.. bir fikri çökertmek için o fikre küfredip sonra o fikrin savunucusu insanlardan anlayış ve saygı bekleyen insanlara şahit oldum.. akıl tutulması yaşayan insanlara rağmen hep bi şeylere karşı umut taşıdım ama Kızılkayalar gibi ufacık bir müessesenin (ki geliri belki birçok büyük firmadan fazla da olabilir, banane) hedef tahtasına oturtulması ile tüm umutlarımı naftalinleyip rafa kaldırdım.. 

şunu asla unutmayın; kimse sizinle aynı düşünmek zorunda değil.. insanları farklı düşünüyorlar diye yargılamayın, aşağılamayın, hakaret içeren sözlerle insanların önüne atarak linç yapılmasında rol oynamayın.. yaptıklarınız bir çocuğun başka bir çocuğu "benim annem senin anneni kerhanede görmüş" suçlamasından öteye gitmez.. şuurunuzu yitirmemeniz temennileriyle inandığınız davaya zarar getirecek her oluşumdan uzak durmanızı dilerim.. bu sizi haklıyken haksız bir konuma taşır ki bununda açıklamasını bir ömür boyu kimseye inandıramazsınız.. 

4 Haziran 2013 Salı

dimağımda kalanlar..

bugün oturup uzun uzun bizim en büyük atasporumuz nedir diye düşündüm.. güreş olması lazım diye kendime uzun uzun içsel vaazlar çektim nutuklar verdim ama bir türlü tatmin olamadım.. güreş toplumda herkesin yapabileceği bişey değildire kadar sürükledim konuyu.. en sonunda tüm toplum olarak yaptığımız en büyük atasporunu buldum: niyet okumak!

tüm bakış açısını uydu anteni varken sıradan antenle sınırla sayıdaki kanala bağlayanların hiç izlemedikleri kanallara küfrettiklerini görünce ve hiç sevmedikleri insanları niye sevmediğini dahi bilmiyorken sevdiği insanların ön yargıları ile anlamadan dinlemeden eleştirdiklerini gördüğümde niyet okumanın bizim en büyük ata sporumuz olduğuna emin oldum.. 

ne diyor lan bu diyenler için daha açık konuşmanın vakti geldi sanırım.. herşey 31 Mayıs günü başladı.. hâlâ neden ve niçin olduğunu anlayamadığım bir şekilde 31 Mayıs sabahı ezanlar eşliğinde polis gezi parkında avm yapılacağını düşünerek ve buna tepki verme adına toplanan insanların üzerine gaz bombaları attı.. ondan sonra olay gezi parkı savunmasından çıkıp insanlara dikta ile birşeyleri kabullendiremeyeceklerini ben yaptım olduculuğun son bulması adına bir eyleme dönüştü.. toplumun her kesiminden de destek aldı bu durum.. türkü, kürdü, çerkesi, ermenisi, inançlısı, inançsızı, ateisti, travestisi, lezbiyeni herkes oraya koştu.. polis tahrik edildi bla bla eylemciler sadece kitap okuyordu bla bla gibi bahanelerin ardına sığınarak suçlu arama derdinde değilim.. benim sıkıntım niyet okuyucular tarafından suçlunun çoktan belirlenmiş olmasıydı.. bir kesim; eylemcileri, onlar üzerinden sevmediği ideolojileri suçlarken diğer kesimde polisi, siyasi erki ve kendi fikrine ait olmayan herkesi suçluyordu.. adeta yarış yapıyor gibiydiler.. gezi parkına ağaç tohumları dikenleri bir kenara bıraktılar ve nefret tohumlarını ekmeye başladılar umarsızca.. herkes birbirini ağzılarından duymadığı halde "efendim ben biliyorum bunların düşüncesi derdi bu" şeklinde ifadelerle suçluyordu.. ve acı olan tarafı da buna inanan insanlar bulabiliyor olmalarıydı.. kimse durup kimsenin ne dediğine bakmıyor sadece ve sadece kendi inandığı doğrular üzerine çözümlemeler getiriyordu.. tek doğru, tek gerçek kendisi ve kendisi gibi düşünenler olduğunu da almış olduğu eğitimi hiçe sayarcasına ve sevmediği insanların dayatmasından esinlenircesine kendi dayatmalarını öne sürerek yapıyordu.. iki tarafın argümanları o kadar gülünç o kadar çocuksuydu ki bu pespaye düşüncelere ortak bulabilmiş olmalarına hayretler ediyordum ben açıkçası.. 

toplum mühendisi niyet okuyucularımız aradan geçen 7 güne yüzlerce olaya, ölen ve yaralananlara aldırış etmeden, istedikleri geri adımları kısmen attırdıkları halde sükunet ve barış rüzgarlarının estirilmeye çalışılmasını hiçe sayarak insanları meydanlara çağırmaya devam ediyordu sosyal medya aracılığı ile.. gezi parkını bayram yerine çeviren kalabalıklara kızarak sizin kardeşleriniz şuralarda şuralarda zulüm görmeye devam ediyor siz orda eğleniyorsunuz gelsenize eyleme destek versenize diyerek oturduğu yerden ahkam kesmekten de geri kalmıyordu.. polisin yaptıklarını ilk günden beri provokatörlerin ortalığı karıştırmasına rağmen kabullenmemiş biri olarak soruyorum; polisle çatışınca ne olacak? neyi ispat etmiş olacaksınız? meydanları barikatlar kurarak trafiğe kapatınca neyi elde etmiş olacaksınız? 14 tane barikat kurduk direncimizi kıramazlarsa şurasını ele geçiririz diyerek nasıl bir hak arama içinde bulunabilirsiniz? kendi şehriniz içinde bağımsız özerk bölgeler mi kuracaksınız? 

arkadaşlarımı, kardeşlerimi, dostlarımı, sosyal medyada fikri benimle aynı olmadığı halde ortak yolu bulabileceğime inandığım herkesi sağduyulu olmaya davet ediyorum.. ben senin ne düşündüğünü bilemiyorsam sende benim neler düşündüğümü bilemezsin.. hemde benimle hiç konuşmamış, fikir çatıştırmamış biri olarak.. 

"sizi diğerlerinden farksızlaştırmaya gece gündüz çalışılan bir dünyada kendiniz olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir.. ve bu savaş başladı mı artık hiç bitmez.." diyerek birbirimize kin ve öfke duymadan konuşarak anlaşabileceğimizi umarak hepinizi saygıyla selamlarım.. 

çarşı'nın da dediği gibi; "şiddet yasak arkadaşlar.."