15 Eylül 2010 Çarşamba

telefon rehberi...

bugün bir kayıt daha silindi istemeye istemeye telefon rehberlerinden.. cep telefonunda ismine şöyle bir bakıldı.. daha gelmeyecek aramalar arandığında ulaşılamayacak hissiyatı oturdu kursaklara.. ondan gelen son çağrılara bakıldı sonra.. atılan son mesajlar ki genelde bayram tebrik mesajlarıdır ama daha da dikkatli okundu bir daha.. bi daha okundu heyecanla birşey kaçırdım mı acaba diye.. bir daha derken silindi yüreğe kezzap döküyormuşcasına son bi hamleyle.. her gördüğümde kahrolmayayım diye iç geçirmeyle..

sokağa çıkıldığında hiç umursamadan geçilen o kahvenin çardağına daha da bi dikkatli bakıldı bugün.. ama o artık orda değildi.. kulağına taktığı cep telefonu kulaklığıyla gözümüzü okşayan, dostlarıyla yaptığı sıcacık sohbetlerin şen kahkahaların sahibi yoktu artık orda.. onu sevenlerde yoktu asmalarla kaplanan o çardakta.. Evet evet Polis Memuru abimiz Erol Abi'den bahsediyorum.. dediler kalbine yenik düştü.. kalbi çok güzeldi onu yenmişse de bir tek kalbi yenebilirdi zaten dedik kendimize.. eşşekler gibi biliyorduk zamanı gelenin hiç durmadan gittiğini ama adettendir diyip büküyorduk dudaklarımızı hadi yaaa diyerekten..

işte böyle zamanlar sevdiklerimiz düçar oluyordu beynimize, dünya denen kahpeyle cebelleşirken 'suni tenefüs saatlerinde'.. ne zaman birisinin acısı yaşansa tam burnumuzun dibinde.. o zaman hatırlıyorduk uzağımıza attığımız sevdiklerimizi.. Erol Abi'miz gibiler hayatın gizli kahramanlarıydı aslında.. onlar silerken simalarını belleklerimizden unuttuklarımızı hatırlatıyorlardı aslında bizlere..

siz ismini ne koyarsınız bilmem ama ben kocaman ön eksiz bir yavşaklık koyacağım bu durumun adını.. kısır denen döngüde ulan seni hiç unutmayacağım yaaa zırlaklığı içinde ilk unuttuklarımız olacaktı o adamlar.. yerlerini kimse dolduramaz abicim şerefsizliğindeyken biz; ulan ne kral adammışsın neden seni daha önce tanımamışım adamlarıyla dolduracağız o boşlukları.. sadece dost mısralarında anarken bir ahhhh çekeceğiz en karaktersiz konuşmamızın ta en başında.. o kral abiler olmayacak belki bir daha ama olurda genç yaşımızda gebermezsek bizde birilerinin o kral abilerinden birisi olacağız.. gün gelecek bizimde ismimizi önce telefon rehberlerinden sonra belleklerinden söküp atacaklar.. yazarında dediği gibi..

''hoş bir seda bırakmak bu kubbede bizimkisi''

kendi rehberinizden kendinizi silin ve neler olduğunu görün.. ayağınızı denk, ayağınıza terlik alın.. ve tüm sevdiklerinizle hergün mutlaka vedalaşın.. belki bir daha asla bu şansı yakalayamayacağınızı tahayyül ederek..

sevdiklerini bir bir kaybederken bir elveda bile diyemeyen adamın bu sözleri %100 çalışıyor gençler uyarıyım.. sonra vay ben duymadım vay ben işitmedim yavşaklığını duymayayım..

''Ölüm ne güzel şey budur perde ardından haber; öyle olmasaydı hiç ölürmüydü Peygamber..''

Elveda Erol Abi..

Rabbim rahmetinden mahrum bırakmasın.. Başımız sağolsun.. Bize de yer ayarla abi geliyoruz..

Çoğu gitti azı kaldı..

8 Eylül 2010 Çarşamba

Bayrama Uyanmak

her çocuk gibi bi bayram sabahına ciks elbiselerle uyanma her yanından ışıklar çıkartan ayakkabılara sahip olma düşleri besledik mi yüreklerimizde.. sabah sokağa ilk fırlayan çocuk olup en yeni kıyafetlerimizi -alın oğlum görün bakın babam bana neler aldı- aymazlığında ki o şerefsiz çocuk olmuşmuyduk.. hiç umrumuzdamıydı o zamanlar babası olmayan çocuklar.. biz onlara piç der güler eğlenirmiydik.. oyunlarımızın arasına alırmıydık kıyafetleri yeni bile olsa pazar malı diye.. hayvan gibi kahkalar atarmıydık içinde hüzün barındıran yürekleri görmezden gelerek.. kimbilir kaç yüreğin içine sıçtık böyle karaktersiz bir çocukluğu yaşayarak acaba? kaç yeni yetmenin gizlice bi yerlerde gözyaşı dökmesine sebep olduk? kaç çocuğun daha oyun oynaması gereken çağında erken büyümesine sebep olduk? beynimi kemirsin diye daha bir sürü soru bulacaktım kendime.. !

annesiz babasız bayram yaşamayınca bilemiyor insan o çocukların ne çektiğini.. şükür ki annem babam sağ.. hatta onların söyledikleri yaptıkları zoruma da gidiyor.. usul usul kızıyorum da onlara.. ama bi an annem babam olmasaydı ne yapardım bayram sabahında düşüncesi düçar oldu içime.. canım öyle sıkıldı ki.. sonra o hiç kimseye ses çıkaramayan pısırık babasız çocuklar geldi gözümün önüne.. birde ben olsaydım o durumda dedim ve kapadım gözlerimi usulca..

''sabah erkenden bir anne tarafından -hadi oğlum kalk bayram namazı vakti- diye uyandırılmayacaktım.. bayram namazı dönüşü evde misler gibi hazırlanmış bir kahvaltı sofrası olmayacaktı.. babamın elini öpüp bayram harçlığı için türlü taklalar atmayacaktım.. belki türlü zorluklarla ama hiç hissettirmeden aldıkları yeni kıyafetleri giydiğimde gururlanacak ebeveynlerim olmayacaktı..''

öyle bir irkildim ki kafamı ranzanın üst kat tabanına vurduğumda anladım ve herşey yerli yerindeymiş sevincini karşıladım kafamdaki acıyla.. kalktım elimi yüzümü yıkadım.. daha bayrama vardı.. arefe günündeydik hepimiz ve kaybedilen hiçbirşey yoktu daha.. bir tek çocukluğumu kaybetmiştim kaç çocuğun günahına girdiğimi bilmeyerek.. telefon rehberimi kurcaladım liste yerli yerindeydi.. ne kadar mesaja muhtaç arkadaşım varsa ayırdım hepsini bir kenara.. gecenin en dip karanlığında hepsine ayrı ayrı mesaj atacaktım.. gönüllerini okşayıp ulan orhan eyvallah dedirtip gözlerine bi damla yaş bırakacaktım yanaklarından süzülüp yerle yeksan olanlarından.. tüm planlarımı yapmış herşeyi kurgulamıştım.. artık zamanın beni en dip kör karanlıklara ulaştırması için stand by moduna alacaktım bünyeyi..

son olarak demem o ki bu yazı olurda bi arkadaşı tarafından çocukluğunda üzülmüş horlanmış dışlanmış herkesten nefret ediyorum tohumlarını yüreğine serpiştirmiş o masum ve bi o kadar da çaresiz insanların çocukluğuna bir özür mahiyeti taşırcasına ithaf edilmiştir..

sözlerim ve varlığım kime ulaştıysa ve kimi yaraladıysa çocukluğumda hepsinden özür dilerim.. çocukken yaptıklarından utanan sıkılan ama kimselere de söyleyemeyen pusan gizlenen o şerefsiz çocukluk altında ezilen büzülen ve şimdinin adamı olan insan adına da özür dilerim.. o zamanlar çocuktuk siz erkenden büyüdünüz.. şimdi biz büyüdük sizi bir çocuk gibi şımartmamıza izin verin..

harf kelimeyi affetsede cümle oluşmuştur birkere...

dipnot: sonunda dinleyebileceğiniz bu şarkıyı tavsiye ediyorum salya sümük ağlamanız için http://fizy.com/#s/1g4acl

4 Eylül 2010 Cumartesi

Cumartesiyi Beklemek..

Herşey bir cumartesi sabahı başladı.. Sen bir cumartesi sabahı aradın beni, ben o cumartesi sabahı reddettim teklifini ve aynı cumartesinin sabahı kaçırdı uykumu...

Kalktım.. İçimi garip duygular kaplamıştı.. Bilgisayarımı açtım.. Sosyal paylaşım sitelerinde gene absürt absürt bi sürü şey paylaşılmış sağına soluna uuuu wuuuu supeeeeer gibi yorumlar yapılmıştı.. O yorumlara aldanmış hepsini oturup teker teker izlemiş yada okumuştum.. Hepside çok boktan şeylerdi.. Canım daha da sıkıldı.. Kendime daha önce benim bile duymadığım ebat ve şekillerde küfürler ediyordum.. Hayır neye istinaden -gel karşıya gidelim gezeriz canım sıkılıyo- teklifini reddettiğimi anlamaya çabalıyor ama tek bir damla mantıklı yorumda yapamıyordum kendime.. Hee görmemiş gibi bodoslama tamam lan hemen gidelim diyen bi aç olduğumu sanma diye ya maaaa taaa yapmış olabilirim ama arkadaş sende bi üstele dimi.. Sen üstelemedin ben daha da hayvanlaştım yatıyorum sonra gideriz diyerek kapattım suratıma telefonu.. Evet evet suratıma kapattım telefonu meğerse öyle
kapanmıyormuş telefon sonradan vardım farkına.. No tuşu yapmış adamlar çok yüksek paralar harcayarak..

Dışarı çıktım.. Amacım benim gibi olanları bulmaktı.. Aga gel şuraya gidelim, gel buraya gidelim diyenleri tespit etmek iyi lan tamam diyerek tekliflerini kabul etmekti.. Sanıyordum ki kafam bu şekilde dağılacaktı.. Beynimi kemiren o uçsuz bucaksız hatta çapsız düşünceleri bertaraf edecektim.. Attığım her adımda sanki birisi altımdaki dekor denen muşambayı çekiyormuşta ben yerimde sayıyormuşum gibiydi.. Arkadaşımın gittiğimiz avm de her dükkanı indirim sezonuna denk gelen alışveriş çılgını kadınlar gibi ziyaret etmek istemesi beni daha bi kendimden alıyordu.. Dalmak istiyordum ama beni dövebileceğinden endişelenip sesimi çıkarmıyor tamam aga şuraya da gidelim bak şu tarafa hiç gitmedik diye de yavşaklığın sınırlarını zorluyordum.. O dükkan senin bu dükkan benim saatlerce gezip zerre bişey almadan birde giyim mağazalarında ne varsa giyip çıkarıp ardımızdan en naçizane küfürleri de yediğimizi bilerek çıkıyorduk.. Zaman geçmek bilmiyordu.. Hee geçse ne olacaksa orası da ayrı bir karmaşa.. O zaman da sanırım cumartesi bitmiş bi adet pazar sipariş edilmiş olacaktı.. Ertesi günün sendroma bunalmış bi gün olacağının tahayyülü ile çilenin buhranın isyanın doruklarına uzanacağından
da hiç kuşkum yoktu..

Zorla da olsa akşamı ettim.. Televizyonda acaip acaip absürt absürt şeyler vardı.. Tam ben kafayı yemek üzereyken Ekrem ve Fatih aradı beni gel dışarı çıkalım dediler.. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim.. İkisi de ciks kaliteli çocuklardı takıldıkları mekanlar süper yerlerdi.. Gerçi girdiğimiz yollarda gördüğümüz Lamborghiniler Ferrariler Audi R8ler can sıkıcı oluyordu ama yine de hoş yerlerdi.. Kafa dağıtmak için birebirdi.. Fakir ama gururlu çocuk pozları kesmek için muhteşem yerlerdi.. Ekrem Fatih ve Ben Emirganda bulunan Sütiş'e oturduk.. Çaylar pastalar derken çok koyu sohbetlere daldırdık kendimizi sonra hemen iki sokak yukarısı olan Boyacıköye çıktık.. Geniş Aile dizisinin çekildiği sokakları arşınladık.. Geç saatte de eve geri döndük..

İşte sen böyle bir cumartesi de yoktun.. Herşey vardı o cumarteside ama sen yoktun.. Sen olmayınca atılan o şen kahkahalar gecenin ilerliyen saatlerinde iç gıcıklayıcı bir hal alıyordu.. Bir çok şey de anlamını yitiriyordu.. Şimdi ben umutla tekrar o cumartesi sabahını bekliyorum.. Belki hiç gelmeyecek ama ben her cumartesi orda durmaya devam edeceğim..


Cuma Cumartesiyi affetse bile Pazar olmuştur birkere...