12 Ağustos 2014 Salı

ölümler

şairin de dediği gibi; ölümler çıplak gelir, geceyi indirir yavaşça gözlerime, senden geçmek kolay değil falan filan.. yine bir ünlü ölmüş, sosyal medya yıkılıyor kısa cümlelerle derdimi anlatamayacağımı hissettim ki, dur bi uzun yazı yazayım dedim kendi kendime.. olur ya belki yanlışlıkla da olsa bi okuyan falan olur.. 

ünlü ünsüz çok önemli değil tabi önemli olan insandır fikrinden yola çıkmayı isterdim ama ölen ünlü olunca da verilen tepkiler bambaşka oluyor.. kafadan şunu belirteyim bir ölümle dalga geçmek onu ti'ye almak en aşşağılık eylemlerden birisidir gözümde.. zaten benim genelde denk geldiklerim de ölümlere verilen tepkilere karşı bazılarının takındığı şakalı komikli (ki çoğu komik bile değil) tavırsal davranışlar.. fikir ve düşünce özgürlüğü bla bla diyip ona da bi kılıf bulunabilir gerçi.. 

neyse efendim gelelim mevzumuza.. ünlü bir şahsiyet ölmüş isim vermenin çok lüzumu yok aslında ama verilen sosyal medya tepkisi genelde hep aynı oluyor.. "o nasıl ölür yaaaa ölmemeliydi" abicim ölüm de yaşam gibi bi gerçek, hızlı koşarsam kaçarım gibi bi mevzu değil.. zaten şu tepkiyi verdiğin adam/kadın sana bu sevgiyi kazandıracak bi sürü eser bırakmış arkasında.. yani bu saatten sonra bi film çekse izlemezsin, albüm çıkarsa belki de eskiden sesi daha güzeldi diye alıp dinlemezsin.. yani adamı bu kadar seviyorsan alırsın albümünü yada ne bileyim filmini defalarca kez izlersin.. yani öyle bir tepkiler veriliyor ki adam dünyanın en çaresiz hastalığına çözüm bulmak üzereyken öldü sanılır.. yok abi adam kazandı kazandığını yedi gördü görüştü sonra da öldü buna bu kadar şaşırmanın hayret etmemin hatta abartıp isyan etmenin bi anlamı yok.. tabi yine de istediğin gibi tepki vermek gibi bi lüksün ve özgürlüğün var ama bunu bize siz niye üzülüp şaşırmıyorsunuz lan şerefsiz haysiyetsizler diyerek söyleme özgürlüğün yok.. adamın annesi ölmüş, babası ölmüş, dedesi ölmüş, amcası halası dayısı arkadaşı vesair bi sürü tanıdığı göçmüş bu alemden inan zerre kadar şaşırmıyor onlar.. he ünlü bir şahsiyetin garip ölümü üzerine bir çıkarım yap hislerini duygularını anlat eyvallah.. ama bu yapmacık tavrı bir an önce terket.. sözüm tabi ki ünlü şahsiyetleri çok seven insanlara değil.. ama yine de sevdiğin ünlü 100 yaşına gelmiş hayatta kalınca sana ne faydası var onu da anlamış değilim.. başlarda da dediğim gibi adam dimağında onu ölümsüz kılan eserler bırakmış sana.. adamı rahat bırak hayatını yaşasın ve ölsün.. 

son olarak demem o ki; ölen bir kişi için ardından söylenecek çok da fazla cümle yoktur aslında, en güzellerinden birisi de şudur: "ölen adam iyiyse kurtuldu, yok iyi değilse eğer biz ondan kurtulduk"

yine de son defa; tüm ölmüşlerinizin ruhuna EL - FATİHA!

20 Temmuz 2014 Pazar

oruç güzellemesi..

twitter'da bir arkadaşım "oruç tutmanın vücuda nasıl bir faydası var anlam veremiyorum, diyetisyenler ara öğünler çok önemli derken nasıl oluyor da iki öğün yemek yemeği överler anlamıyorum" diye yazmış.. kendisine bi saat mention atmaktansa bir yazı yazmayı onun dışında olur da okuyan olursa bazı şeyleri öğrensin istedim.. 

ilk olarak oruç bütün bir ömür boyunca tutulan birşey değildir.. senenin oniki (rakamla 12) ayından sadece bir (rakamla 1) ayında tutulan bir ibadet şeklidir.. islam inancı ile sınırlı olduğu düşünülse de ufak bir araştırma ile bir çok inançta olduğu görülecektir.. oruç 11 ay boyunca yediğimiz yemeklerle yüklendiğimiz vücudumuzu bir şekilde dinlendirme ibadetidir.. ötesinde, gün içerisinde gözünün önünde olsa dahi ulaşamadığı yiyecekler vasıtası ile ömrünü yokluk içinde geçiren insanları anlama ve idrak ibadetidir.. uygulama safhasında lüks ve şaşalı sofralarda yapılan iftar ve sahur yemekleri bu ibadete değil bu sofralarda bulunanlara gölge düşürür.. kötünün sürekli örnek alındığı günümüz dünyasında sayıları azalsa da iyileri örnek almak daha sağlıklı olacaktır.. bununla birlikte iftar ve sahur sofralarında yapılan her türlü gereksiz ve lüks tüketimde sizinle beraberim.. en çok eleştirenlerden birisi de benim.. 

diğer bir konu olarak bilmediğinizi varsaydığım bir durumu açıklamak isterim.. istisnalar dışında hiç kimse iftar sofrasında kıtlıktan çıkmış gibi yemek yemez, yiyemez.. maddenin tabiatına aykırı bir durumdur bu.. oruç tutan arkadaşlarınıza sorun çoğu zaman içilen çorbadan sonra vücut birşeyler yemeği istemez.. buna rağmen gün içerisinde yiyemediği şeyleri yeme isteği ile bir zorlama içerisine girildiğinden, her yerde off şiştim, hayvan gibi yedim gibi sözleri işitirsiniz.. daha iyi idrak edebilmek için bir gün dahi olsa oruç tutmanızı tavsiye ederim.. anlattıklarımı kendiniz test ederseniz daha isabetli bir yorum yapma içine girebilirsiniz.. 

evet bir çok yanlış yapılan şey vardır haklısınız ancak bunu bir genelleme içine sokmak size karşı olan insanların da size karşı bilmediği şeyler hakkında bir genelleme içine girmesine kapı açacaktır.. bilmediğimiz şeylere karşı olan bu anlamsız düşmanlığı bırakabilmek, birbirimizi dinleyip anlayabilmek, anlattıklarımızı kabul etmesekte fikirlerimize ve inançlarımıza tahammül edebilmek temennisi ile.. 

dipnot: herşeyin ötesinde şunu da belirtmek isterim ki; oruç ibadeti Allah'ın farz ettiği bir ibadettir.. kendi adıma söylemeliyim ki Allah bana birşeyi emrettiyse benim bunu reddetmem yada sorgulamam gibi bir durum söz konusu dahi değildir.. he sen muazzam ve harikulade bir zeka seviyesine sahip olduğun için sorgulayabilip kabul etmeme özgürlüğüne sahipsin.. benim görevim bunu sana iletmektir ki (kendi inancıma göre) hesap günü vay ben duymadım bu biliyodu da bana söylemedi bütün suç bunundur olayına maruz kalmamaktır.. 

selametle..

9 Temmuz 2014 Çarşamba

kıpırdama polis..

polis teşkilatı.. kuruluşu içinde bulunduğumuz cumhuriyetten bile eski.. kuruluş amacı kanunlar çerçevesinde halkın emniyetini garanti altına almak.. peki öyle mi? son günlerde Diyarbakır'da olduğu iddia edilen ve polislerin yaşları 6 ile 10 arasında değişen 3 kız kardeşe cinsel istismarda bulunduğu haberleri dönüyor sosyal medyada.. gerçek olmaması için dua ediyorum.. zira yalan bile olsa söylemi bile kan donduran cinsten bir hadise.. insan nasıl olur diye düşünüyor ve sıkıntıdan terlemeye başlıyor.. düşünürken bizim yaşadığımız çaresizliği yaşayanların dilinden empati yoluyla anlamak bile mümkün değil..

diyarbakır'da yaşanan vahim olay hakkında yazmak istemiyorum.. Allah içinde bulunduğumuz şu günlerde olaya dahli bulunan herkesin tez zamanda belasını versin.. ben polislerle yaşadığım şahit olduğum bir kaç mevzuyu yazmak istiyorum.. neden böyleler, kendi insanlarına karşı bu anlamsız tavırları neden var anlamak güç.. 

bir semt sakini olarak açtım gözlerimi dünyaya.. bizim oraların vukuatları çok olduğundan polisle tanışıklığımız eskilere dayanır.. hatırlayanınız var mı bilmem infaz denilen sivil polis arabaları geçerdi sokağımızdan.. plakaları mıh gibi aklımızdaydı hepimizin.. genellikle kahvelere gelir günlük haraçlarını alır giderlerdi.. tüm polis camiasını genelleyemem ama genel bi sıkıntı söz konusu orda.. 

10 seneden fazla oldu arkadaş babasının arabasına kolon takmak istiyor.. o zamanlar tesisatlı arabalar varoş semtlerin vazgeçilmezi.. başımıza kimse toplanmasın diye de iki sokak aşşağı gidiyorlar.. kadının biri bunları görüyor arabayı soyduklarını sanıyor hemen telefon.. polis sağolsun hemen geliyor ama ne geliş.. 4 tane ekip arabası onlarca polis baskın düzenliyorlar, kelepçeleyip karakola götürüyorlar.. komiser bunlara arabayı nerden çaldınız diye soruyor.. ilk soru bu isim soyisim kimsin nesin necisin yok direkt hırsız damgası.. babamın diyor içlerinden birisi.. 15-20dk arabayı soruyor komiser.. arkadaş diyor ki, bi ara babamın arabasını çaldığıma ikna oldum.. sonra teyibi nerden çaldınız, kolonu nerden çaldınız vs vs hatta komiser abartıp ayaklarındaki botları bile sormuş nerden çaldınız diye.. 

yıllar sonra daha 7-8 ay önce anneme polis arabası çarptı.. çok şükür sadece omzundaki köprücük kemiği kırıldı.. bilenler için söylüyorum polis aracının çarptığı yer haseki hastanesinin önü.. yaya geçidinde ışığı bekliyormuş annem.. yol yaya geçidi olduğu için ışığı bile beklemesine gerek yok ya ülkemizde bunu umursayan yok tabi.. neyse polis kuvvetle muhtemel tramvay yolundan geliyor.. kuvvetle muhtemel diyorum kazadan sonra aracı hemen yok ediyorlar.. tek bi mobese kaydı da yokmuş.. polis rapor tutuyor annem aksaray yusufpaşa'daki üst geçidin altından geçmeye çalışıyor diye.. böyle kansız bir orospu çocukluğuna imza atıyorlar.. haseki hastanesi önünde kaza oluyor ama kaldırıp çapa hastanesine götürüyorlar.. yine kuvvetle muhtemel kendi devreleri görevli orda istedikleri gibi at koşturabilecekler.. 

bu olaydan bi kaç hafta sonra iki arkadaşımı kadir has üniversitesi önünde rutin bir kimlik kontrolü için durduruyorlar.. arkadaşlar memur bey biraz işe geç kaldık kimliklerimizi kontrol etseniz de gitsek diyor.. vay sen misin bize işimizi öğreten diyip araçtan indiriyorlar sonra da yere yatırıp kelepçelemek istiyorlar.. arkadaşlar da direniyor yere yatıramıyorlar.. hırpaladıkları arkadaşlarımı suçlu gösterebilmek için birisi tırnaklarıyla boğazını çiziyor.. 

bi başka arkadaşım denetimli serbestlikle içerden çıktı.. eski hayatından gram yok.. yaptığı herşeye pişman.. denetimli serbestlikte belirli günler imza vermesi lazım karakola.. bazı polislerin kendisine zorluk çıkardığını anlatıyordu.. kalem vermiyorlarmış imza atmak için.. her gittiğinde bi kalem götürüp orda bırakıyor o da.. bunun gibi türlü türlü sıkıntılar.. dün televizyonda şahit oldum adamın biri silahı kafasına dayayıp karakol basıyor.. aynı durum denetimli serbestlikten yararlanmış ve bi polis memuru sürekli sıkıntı çıkarmış adama.. en son imzalayacağı evrak kalmadı diyince adam zıvanadan çıkmış.. bi imza çok önemli adam için.. belki de o atamadığı imza yüzünden hapse dönücek.. ama polisin zerre umrunda değil.. yaptığı kahpeliği belki arkadaş ortamında gururla anlatıyordur.. 

buna benzer belki bundan daha berbat hikayeleri vardır herkesin polisle alakalı.. yine de genellemek istemiyorum tüm teşkilatı mutlaka iyi güzel insanlar vardır.. ama nedense biz denk gelemiyoruz onlara.. belki de biz kötüyüz.. bu teşkilatın kendine bir çeki düzen verme zamanı geldi de geçiyor bile.. he unutmadan söyliyeyim polis arkadaşlarım da var benim.. sohbet ederken soruyorum neden bu küçük dağları ben yarattım olayı var sizde diye.. anlatıyor bir zaman bu evreden hepimiz geçiyoruz diye.. ama ben inanıyorum o da dışarıda aynı şekilde davranıyor insanlara.. yaşları 18'le 25 arası değişen dünyadan bi haber insanların beline silah eline de yetki verirsen bu yaşadıklarımız hep olacak gibi.. büyük testlerden, teferruatlı imtihanlardan ve psikolojik derslerden geçmeden bu sektöre girmek büyük sakınca bana göre.. ne yazık ki ülkemiz ihtiyaçtan herkesin polis olabildiği bir çöplüğe dönüştü.. 

bu kadar şeye isyan edip peşimizden gelen nesli adam gibi yetiştiremezsek de herkes oturup düşünsün ve yaşadıklarına ses etmesin.. çünkü alışmış kudurmuştan beterdir.. 

7 Temmuz 2014 Pazartesi

baskülü kırılan çocuk..



twitter'da denk geldim ilk bu fotoya.. birisi şu ifadeleri kullanarak paylaşmış bir arkadaşım da retweet ederek bana kadar ulaştırmıştı; "zabıta masum çocuğun baskülünü kırdı" bu minvalde bişeydi.. 

zabıta değilim, ailemden hiç kimse zabıta değil.. zabıta ile alakalı tek bir bağlantım dahi yok.. hatta bazen zabıtaları sevmem bile.. neyse eminönünde çalışıyorum ben, 10 senede o kadar çok zabıta ve seyyar satıcı kovalamacasına, kavgasına denk geldim ki hiç birinde böyle bi manzara ile karşılaşmadım.. çünkü zabıta kırmaz seyyar satıcının satış yaptığı tezgahına el koyar.. tahminim çocuk zabıtalardan kaçarken düşürüp kırdı.. zabıta kırmış olabilir gerçeğini de yalanlamam mümkün değil zira olayı görmedim.. kuvvetle muhtemel fotoyu paylaşanların bir çoğu da görmedi.. 

benim şu manzarada canımı sıkan olay elbette çocuğun döktüğü gözyaşı.. büyük bi ihtimalle de gözyaşlarını onu oraya gönderip üç kuruş kazandığı paraya çökecek ebeveynine ne diyeceğini bilemediği için döküyor.. ne bahane sunsa neden şöyle yapmadın diye dayak yiyecek kaçarı yok.. çünkü bir çoğunuz fakir insanları bilmezsiniz.. onlardan uzak durursunuz, hatta onları bulunduğunuz mekanlardan kovdurursunuz.. bu nedenle o çocuğun ne denli bi korku yaşadığını ben dahil çoğumuz bilemeyiz.. 

çocuğun gözyaşları kadar canımı sıkan bir diğer hadise de, bu fotoğrafı paylaşıp hesap soran sizlerin, bu çocuklara tahammül edemiyor olmanız.. zabıta bu yüzden yok mu zaten? uluorta insanlar ticaret yapmasın hatta ve hatta görüntü kirliliğine sebep vermesin diye.. sosyal medyada biraz daha etkileşimim olsun adına başkası gibi davranmaktan yorulmadınız mı? caddelerde yayayken araçlara kızıp, bir aracın içindeyken yayalara kızmayı ne zaman bırakacaksınız? avrupada yere çöp atmanın cezasından bahsederken, elinizdeki çöpü şuursuzca yere atmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? 

velhasılı kelam; sizler şişli belediyesinin önünde klübesi olan sakat adamın yanından hızlıca geçip, soğuktan donarak öldüğünde sosyal medyadan isyan etmeye devam edeceksiniz.. insaniyetinizi ve merhametinizi üzerinizden çıkartmamanız temennisi ile.. 

22 Mayıs 2014 Perşembe

maymun testi..

kafesin içine bir maymun bırakılır.. maymun önce ortalığı kolaçan eder ve gözüne bir merdiven ilişir.. merdivenin tepesinde de bir salkım muz.. maymun sevinçten deliye döner, birer ikişer tırmanır merdiveni tam muza ulaşacakken dışardan basarlar tazyikli suyu.. maymun düşer ama ondaki muz sevdası bir kere düşmekle bitecek gibi değildir.. bir iki üç beş on derken umudunu yitirir sokarım muzuna da merdivenine de der.. 

sonra kafese ikinci bir maymun daha konulur olaylardan haberi yok tabi.. kenarda oturan maymunu görür sonra merdiveni sonra da muzları.. sevinçten çılgına döner cennete düştük der.. sonra da alakasız duran maymuna bakıp mal lan bu öküz amk muz var orda burda öküz gibi oturuyor der.. merdivene doğru yeltenince diğer maymun hayvanlık namına hop mop dur yapma etme diye yalvarır.. kafese yeni konan maymun hem aptal hemde muzları kendine saklamayı düşündüğünü sanan diğer maymunu tartaklar ve merdivene tırmanır.. buna da basarlar tazyikli suyu.. üç beş derken bu da tamam der ve vazgeçer.. gider öbür maymuna maymunluklar yapıp gönlünü alır kendini affettirir.. 

iki maymun muzları düşünmeden yaşamaya başlarlar ki kafese bir üçüncü maymun daha konulur.. bakar merdiven ucunda muz salkımı havalara zıplar.. alemin akıllısı bu ya diğer iki maymuna sığır muamelesi yapar.. merdivene tırmanacakken diğer iki maymun gelir bunu aşağı çekerler.. lan olm derler hayvanlığın lüzumu yok bak bizim tecrübemiz var biz denyomuyuz çıkmıyoruz diye nasihat ederler maymuna.. ellerinden bi şekilde kurtulup merdivene tırmanır bu da.. tam muzlara ulaşacakken suyu yediği gibi aşşağı düşer.. düştüğü gibi de diğer iki maymun bunu bi güzel döver.. dayaktan mıdır bilinmez üçüncü maymun da muzlardan vazgeçer.. 

sonra içeri dördüncü bi maymun daha koyarlar.. gözü merdivene ilişir ucunda muzlar.. daha merdivene ulaşamadan bunu bi güzel döverler.. en çok yumruğu da üçüncü maymun atar.. sonra bi maymun daha koyarlar o da içeri girdiği gibi bi güzel sopa yer.. daha önce sopa yiyen daha bi hınçla vurur diğerine.. 

sonra eski maymunlardan birini çıkarıp içeri yeni bi maymun koyarlar hiç bişeyden haberi olmayan, merdivenle muzu da alırlar.. içeri girdiği gibi dayak yemeğe başlar.. sonra başka eski bi maymunu çıkarırlar yeni bi maymun koyarlar.. o da sağlam dayak yer.. sonra bi başka eski bi maymun derken orda daha önce bi merdiven olduğunu merdivenin ucunda da bi salkım muz olduğunu hatırlayan kimse kalmaz.. içeri giren yer dayağını.. 

bi müddet sonra olay öyle bir hal alır ki dayak atan niye attığını, dayak yiyen neden dayak yediğini bilmez.. 

cennet vatan ülkemizin bi yansıması gibidir bu hikaye.. lafın uzunu deliye söylenir derler ondan biraz uzattım.. çünkü delirmek üzereyiz ve her olayda birleşmeyip daha da bölündükçe delirmeye devam edeceğiz.. 

aklınızı akıllı tutun..

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma..

yerin 2km altından çıkıyorsun, 200 arkadaşın yanında can veriyor ve o halde bindirildiğin ambulansta yatacakken doğrulup acaba çizmelerimi mi çıkarsam diye bir hamle yapıyorsun.. üstüne üstlük ağzından çıkarayım mı çizmelerimi diye bir söz çıkıyor beyaz çarşaf örtülmüş sedyeyi düşünürken.. garibanlığın, ezilmişliğin, hor görülmenin hatta insan yerine konulmamanın en net halini izletiyorsun bizlere.. neden beyaz çarşafı düşünüyorsun diye soran yok, herkes sosyal medyada alacağı retweetlerin peşinde çünkü.. nasıl bir garibanlığın içine hapsedildiğini, niye bu işi yaptığını sorgulayan yok.. 

o haldeyken bile beyaz çarşaf örtülmüş sedyenin kirlenmesini istemeyen adamın garibanlığını anlayabilirseniz birçok şeyi de anlayabilirsiniz.. sevin lan insanınızı.. ölünce değil canlıyken, hayattayken sevin.. dışarıda suratına bile bakmadığınız insanların ölüm haberlerini aldığınızda yalandan, yapmacık, kelime oyunlu, duygusallı mesajlar atarak vicdanlarınızı rahatlatmayın.. yazın suratına bakmadığınız tiksindiğiniz sokak insanları için kışın iyi retweet getiriyor diye belediye numarası paylaşmayı bırakın.. çıkın dışarı bi çöpçüye günaydın diyin, kolay gelsin diyin.. bunları diyin ki o adam sedyeye uzanırken kirletmekten korktuğu beyaz çarşaflı sedyeyi unutsun..

6 Şubat 2014 Perşembe

ben bilirim..

en aptal şeyleri kendimizi en zeki sandığımız zamanlarda yapmak zorunda mıyız acaba? 

van'da kar yolları kapattığından hastaneye götürülemediği için ölen minik muharrem'i babasının sırtında çuvalla taşıdığı an geldi gözümün önüne.. sonra sosyal medyada iniltiler içinde çığlıklar atan plaza insanları.. ajitasyon dolu içerikleri yürekleri burkan paylaşımlarını hatırladım.. sonra bi yerlere yol yapılacağı zaman doğallık katlediliyor diye canhıraş söylemleri.. orda yaşayanları umursamadan senede bir gün gidip dere bayır gezdikleri, oraları fotoğrafladıkları, doğallığa bakan otel pencerelerinden paylaştıkları şeyler geldi gözümün önüne.. 

van valisinin dediklerine sıkıldım.. günde binlerce yardım isteği geliyor ve çoğu yalan çıkıyor sözleri.. hayır abi sen devletsin yalanda olsa gideceksin diyenleri anımsadım.. yalancı çoban hikayesini hatırladım bi daha.. birilerinin eğlencesinin birilerine zarar verebileceğini düşündüm.. 

sosyal medyada "playsation yokken çocuklar sokaklardaydı" sergisinin linkini paylaşan insanlara baktım.. çocuğu sokağa çıkmasın diye sitelere taşındıklarını, hatta evlerine aman çocuğum sokağa çıkmasın diye playstationları kendilerinin aldıklarını hatırladım.. 

kendimizi zeki hissettiğimiz, en iyisini bizim bildiğimizi sandığımız herşeyde mutlaka ileri dönük hatalarımız oluyor.. ve bunca tecrübeye rağmen en iyisini ve en doğrusunu sadece ama sadece biz bilmeye devam ediyoruz.. 

ve en büyük aptallıklarımızı kendimizi en zeki hissettiğimiz zamanlarda yapmaya hiç durmadan büyük bir azimle, büyük bir gayretle ve büyük bir aymazlıkla yapmaya her zamankinden daha fazla devam ediyoruz..