7 Eylül 2012 Cuma

salaksınız..

çok iddialı bir giriş oldu değil mi? Aziz Nesin'in ülkenin bir kısım yüzdesi ile alakalı tespitine alkış tutup benim tespitime kızanlar yazının geri kalan kısmını okumasınlar.. okumaya devam edenler ile keyifsiz yolculuğumuz başlıyor..

bu yazının yazılma nedeni ile alakalı şunu söylesem fena olmaz.. Afyonkarahisar ilimizin askeriyesinin silah ve mühimmat deposunda bir patlama meydana geldi ve 25 askerimiz ortak kanıya göre yok yere öldüler.. ortak olmayan tek yan şuydu; birilerini suçlama telaşı.. hükümete giydirme telaşını bedeninin her bir zerresinde yaşayanlar tarafından bulunmaz bir fırsattı bu.. öyle de oldu.. istifa sesleri sosyal medyanın her bir zerresini titretti.. haklı olanları da yokmuydu içinde; elbette vardı.. ama içlerinde nerdeyse el sıvazlayıp bu haberlere sevinenler de vardı ki mesele bu da değil.. her olayda olduğu gibi bu olayda da birlik olmayı başaramadık.. şunu da belirteyim ki insanların birbirine karşı olması milli mücadele zamanlarında da vardı öncesinde de.. misal herkes Atatürk'ün meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilmesini tüm mebus oylarını alarak oldu sanır ama ona oy vermeyenler de vardı.. mesele bu değil tabi ki; bu örneği neden verdim karşıt görüşün bir olmaya çabalarken bile olduğu gerçeğini hatırlayalım diye..

hiç bir karşıt görüşü de salaklık ile suçlamam.. çünkü kimse benim gibi inanmak yada düşünmek zorunda değil.. gelelim sıkıntıya.. sosyal medya çalkalandı.. fikirler düşünceler suçlamalar havada uçuştu hepsine eyvallah.. yüzlerce binlerce kez retweet edildi paylaşıldı kör göze parmak misali sergilendi.. sonra sözüm ona köşe yazarları o yazılanları aldı topladı bir bütün haline getirip zaten duymak istediklerini yazan insanların önüne sundu.. sonra bu über zeki insanlarımız bu yazılara "üfff işte bu" "tespit böyle yapılır" "işte gazetecilik budur" türünden gerzekliklerle zaten kendilerine ait olan tespitleri beğendiler..

hatırlatalım bab-ı âli zamanlarında fıkra muharrirlerinin yani şimdiki köşe yazarlarının yazdıkları fıkralar yani köşe yazıları edebiyat derslerine konu olur edebi olarak bir değer arz ederdi.. şimdi ki köşe yazarları oturdukları yerden hiç bir edebi değeri olmayan konuşma diline yakın bir şekilde yazı yazıyorlar.. hiç biri bir olay olduğunda olayın olduğu yere gitme tenezzülünde dahi bulunmuyor.. orada ki halkı tanımak o havayı teneffüs etmek gibi bir dertleri de yok.. tek dertleri patronlarının istedikleri gibi yazarak kitleleri galeyana getirip oluşan ranttan en iyi şekilde patronlarının faydalanmasını sağlamak.. tabi kendi ceplerini de doldurmadan olmaz..

yakın zamanımızda gazeteci kimliğine uyan birisini örnek vereyim.. Uğur Mumcu.. her ne kadar kendisini sevmesem de işine olan saygısı ve olayları bizzat yerinde tespit için gösterdiği çaba takdire şâyandır.. bu sebepledir ki kendisinin ülkesiyle alakalı tespitlerle dolu bir sürü kitabı vardır.. o çok beğendiğiniz yazarların hangisinin kitabı var bi düşünün.. misal yazılarına bittiğiniz Yılmaz Özdil'in kendi ilkokul terk yazılarını topladığı kitaptan başka raflarda saklanıp bir kaynak olarak faydalanılacak kaç eseri var? benim bildiğim yok..

özetle toparlayacak olursak zaten kendinize ait olan şeyleri ustaca önünüze sunan bu insanları beğeniyorsanız "salaksınız"dır.. duymak istediklerinizi yazıp sonra onları önünüze sunan bu asalak zihniyeti de bir an önce terkedin derim.. hoş terketmezseniz de bana ne? önemli olan ülkeniz değil siyasi partiniz zaten.. yani benim hırsızım senin hırsızından iyidir mantığı.. o zaman size kolay gelsin ne diyeyim.. hoşaf soğutmaya devam.. naçizane tavsiyem şudur ki bir olay olduğunda koşarak içine girmeyin biraz geride durun ve izleyin gerçekler tüm çıplaklığı ile orda duruyor olacaktır.. yönlendirmeler ile değil kendi araştırmalarınız ile fikir sahibi olabilmeniz temennisiyle..

hadi kalın sağlıcakla..