12 Ağustos 2010 Perşembe

öylesine...

sevgili günlük;

evet nerdeyse aylardır sana birşey yazmıyorum farkındayım ama sende bana
bişeyler yazmadın ki arkadaş böyle bi arkadaşlık olmaz..olamaz.. neyse iç
meselemizi milletin gözü önünde tartışmayalım..bilahare hesaplaşacağız
seninle..

şöyle geriye dönüp baktığımda neden yazmadığımla alakalı tek bir nedene dahi
rastlayamadım.. bugün yazmamdaki amaç ney vallahi bende bilmiyorum..
hersabah o menem yokuşu çıkıyorum hala; insanlar gene umursamaz gene aymaz
gene kendini beğenmiş birer et yığını olarak o yokuşun tepesinde beni bekler
halde oluyorlar..elimi cebime atıyorum ve akbilimin her üç günde bir
bittiğini farkediyorum.. param bitmesin die az az yüklediğimde sanıyorum ki
daha mutlu olacağım..ancak her üç günde bir doldurmamdaki amacı burdan
herkese de deklare etmek isterim..şimdi her üç günde bir yüklediğimde büfeci
amca sıfatımı ezberleyebilecek olası bir durumda bana ekstradan bi yükleme
yapabilecek kanısındayım.. tamam 3 aydır bi numara yok ama ben umutla
beklemeye ve azmetmeye devam ediyorum..

günlük dostum sana yazamadığım zamanlarda twitter denen siteye tam 6000 tane
şey yazdım.. hepsi hayata dair ufak hatırlatmalardı..hatırı sayılır bi
takipçi listesine de ulaştım.. ama baktım ki bana mutluluk veren kişiler
ordakiler değilmiş.. her gün gündüz çalıştığım yerdeki insanlarla geyikler
akşam evde twitter facebook ve emesendeki konuşmalar beni gitgide kendimden
uzaklaştırmıştı.. bende oyunlara daldırdım kendimi lanet nefret gitsin ki
bejelewed blitz die bi oyuna kaptırdım yakamı.. ne yapsam ne etsem
arkadaşlarımın ulaştığı rakamlara erişemedim.. kendimmi salağım acaba die
hayıflanırken yüzyılın en büyük yalanında aradım mutluluğu.. tuş
basmıyordu.. evet evet mouseum iyi değildi.. böyle avutuyordum kendimi..

hayatım tam bi buhrana doğru sürüklenirken biri çıktı karşıma..bir dost bir
arkadaş bir gönül insanı..aslında iki kişi çıktılarda uzay mekiklerinin uzay
boşluğuna çıktığında yakıt tankını atması gibi ayrıldı aramızdan bi tanesi..

o sinema senin bu sinema benim filmlere gitmeye başladık.. yılların film
eleştirmenlerini aratmayan ukalalıkla bu olmamış bu tırt böle sahne olmaz
olsun gibi yorumlar eleştiriler getiriyorduk milyonluk yatırımlara.. mc
donald's ta burger king de ayın müşterisi değerlendirmelerine nerdeyse konu
oluyorduk..

sonra yıllardır yapmadığım bir şeyi yaptım sabahın en kör karanlığında
kargalar daha bokuyla cebelleşmemiş üzereyken hemde..pazar kahvaltısı..evet
evet pazar kahvaltısı hemde tam saatinde..böle ormanlık bi alanda sabah
kahvaltısında sanıyorsunuz ki insanlık dışı yemekler yiyeceğim.. yok arkadaş
temiz hava önce çarpıyor sonra da sindirim sisteminizi yavaşlatıyor ve
sadece el kadar bişeyler yiyebiliyorsunuz.. sonra arkadaş grubuylan
kiralanan bisikletlerle atılan bi saatlik tur.. evet keyifli sizi
çocukluğunuza sürükleyen bi macera duygusu ama yıllardır binmiyorsanız ve
heleki sele sizin ağırlığınıza göre tasarlanmamışsa ertesi gün tarifi
imkansız bir ağrı ile sabahı ediyorsunuz..

o gün şampiyonluk düğümünün çözüleceği günle aynı güne denk gelmişti
ormanlık piknik macerası.. aramızdaki tek fenerli arkadaşım maçı seyretmek
istediğini deklare etti.. kimse buna yanaşmadı.. ben seyredebilirdim.. iyiki
de seyretmişim diyorum şimdi.. yoksa bi sürü şeyden mahrum kalacaktım..
fenerbahçe maçını seyretmek üzere kadıköy vapuruna bindik.. hava herzamanki
gibi muhteşemdi.. vapurdan indiğimizde horon ekibi karşıladı bizi..hiç
gereği yoktu oysaki.. biraz onlar seyrettikten sonra hiç gitmediğim kadıköy
sokaklarını dolaşmayı teklif ettim arkadaşıma.. kadıköydeki her fenerli
şampiyonluk havasına bürünmüş deliler gibi yeri göğü inletiyorlardı..
kadıköyde geçen sene tuttuğum takım şampiyon olduğunda bizi dövenlerin bu
sene beşiktaş sen bizim herşeyimizsin tezahüratları çok manidar gelmişti
bana.. ama yinede pis bir şekilde gururlandım bundan.. maç saati yaklaşmış
tırım tırım seyredecek yer arıyorduk en sonunda samatyalı aziz vefayı yıllar
önce dövdürüp amerikada tavuk ekmek satmasına mani olan kentucky amcanın
friend chicken lokantasında beleşten maçı seyrederek yılların intikamını
alıyorduk.. maç başladı.. rakip maçta bursa golü buldu.. herkes beşiktaşıma
küfürler ediyordu.. sonra fener golü buldu.. sonra bursa ikinci golü buldu..
o esnada trabzonda fener ağlarına bir gol bırakınca ihaleye fesat karıştı..
fenerin 35 e yakın pozisyonu kalesinde insanlığından sıyrılan trabzon
kalecisinde kalıyordu.. maçın son anlarında kimin nerden nasıl söylediği
hala muamma olan bjk 2. golü buldu anonsu duyuldu.. curcuna içinde herkes
doyasıya seviniyor biraz önce küfür edilen bjk lehine tezahüratlar
inliyordu.. garip bi gururla dolmuştum ki haberin feyk olduğu geldi.. herkes
yıkılmıştı.. hüsran ve sinir harbi yaşanırken belki de o esnada en çok
dövmek istedikleri bjk taraftarı tam burunlarının dibindeydi die düşünüyor
ayrıcada tırsıyordum.. Allahtan arkadaşım satmadı beni.. yoksa istanbulun
yedi tepesine gömülmek üzere yedi parçaya ayrılmış olacaktım..

böyle böyle derken günler günleri kovaladı sevgili günlük.. evet şuan biraz
uzatarak yazdığım günlük yazıma burda nokta koyarken hayatta herşeyin
aslında paylaşınca güzel olduğunun farkına vardım..

paylaşım duygusunun dinmemesi temennisi ile..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder