20 Ağustos 2010 Cuma

doğmamış çocuğuma mektup denemesi

Sevgili; embiriyo halinden ete kemiğe bürünüp sürekli büyüyen, hayvan gibi masraf çıkaran her yaşında farklı bi sıkıntısı olan yavrum ve evladım.. Naber lan zibidi..

Sen bu satırları okuduğunda ben yaşını başını almış göt göbek bağlamış birisine dönüşüp hayatın sıkıntısına kapılmış bir ebeveyn olma ihtimalini göz önünde bulundurarak tam da beynimdeki kıvrımlar ışıl ışılken sana bir şeyler yazmaya karar verdim yavrum.. İstedim ki nasıl türlü türlü zorluklar çektik biz zamanında.. Dedenler neler söyledi bize nelerimize kızdı bil istedim.. Sen ufff baba ya böyle şeyler mi kaldı e-mail atsana diyeceğin için zaten digital ortamda hazırlıyorum yazıyı.. Eşşoğlusu bi nostalji de yaşatmadın ya neyse.. Evladımızsın sonuçta.. Kaç kere cami avlusuna bıraksam da bi şekilde geri gelmeyi bildin.. Bu yüzden çok değerlisin benim için..

Senin annen bi melek değildi yavrum.. Şirretin naletin önde gideni geride de durmayanı idi.. Yıllarca kafamın etini yedi durdu.. Benim kafa sağlam etlidir hee.. Gerçi şimdi yan odada bıraktığı yerden devam ediyor ya neyse.. Konumuz anan değil baban yavrum.. İstedim ki babanı bil tanı yavrum.. Nerden nereye nasıl gelmiş kimleri harcamış kimleri tüketmiş baban.. Dinle bak.. Gel otursana lan şuraya terbiyesiz herif..

Yavrum baban daha çocukluğunda kimseler tarafından istenmeyen sen gelme lan ayı diye dışlanan bir çocuktu.. Annemiz babamız sıradan her insan gibi ölçülere sahipken biz atalarımızdan aldığımız ölçüleri sergiliyorduk herkese.. Her sıradan çocuktan daha uzun daha yapılı daha dayanıklıydık.. Maçlarda tekme yer düşmüyoruz diye kovulurduk.. Kavga gürültüde pek bilmezdik.. Hanım evladı gibi yetiştirme özlemi vardı dedenlerin bizi.. Ama biz; ulan o çocuklarla bi daha konuş kulaklarını çivilerim şerefsiz lafları arasında kaçıp arkadaşlarımızla takılmaya da devam ediyorduk.. Ortaokul hatta lise yıllarında vasatın üzerine çıkamayan bi çocukluk yaşadığımı da burdan sana deklare ederim yavrum.. Sünepe aşşağılık çizgi filmden çizgi filme koşan, turbo sakızlarından çıkan araba resimlerini biriktiren mahallede yaşça bizden büyüklerin oynadığı misketi seyrederken ulan bir gün bende; bir gün
bende iç geçirmelerini yaşardık.. Lanet nefret gitsin ki biz o adamların yaşına geldiğimizde misket yalan olmuş taso diye plastikten bi zamazingo keşfedilmişti.. Biz hâlâ erkek adam plastiği ellemez aga modundaydık ama gidip tüm paramı yatırdığım misketler de elimde patlamıştı hani.. Yıllar yılları kovaladı lisenin son sınıfına kadar yükseldik.. Yükseldik diyorum bizim sınıfı okulun en üst katına koymuşlardı dengesiz yöneticiler.. Abi olmuştuk en ağır hissettiğimiz zamanlarda.. Neyse oraları es geçiyorum baban en büyük sıçramayı üniversitede yaptı çünki evladım..

Üniversiteyi ilk kazandığım yıllarda taşına toprağına kiline kumuna humusuna ayrı ayrı hasta olduğum şehirden İstanbul'dan da ayrılacaktım herşeyi geride bırakarak.. İstanbul hiç gitme kal demedi.. Hatta sittir lan yürü git lan die nerdeyse taş bile atacaktı arkamdan.. Kahvesi berbat koltuğu rahatsız edici hep soğuk ilçelerdeki dinlenme tesislerinde duran bir otobüse binip terketmiştim İstanbul'u.. Otobüsten indiğimde hayal kırıklığın başkentine gelmiş gibi hissediyordum kendimi.. Hiç uğruna şiirler yazılan İstanbul'uma benzemiyordu.. Western filmlerinde terkedilmiş izbe bir yol üstü kasabası kıvamındaydı geldiğim yer.. İstanbul çocuğu olmamın verdiği yetkilere abanarak önüme gelene sorular soruyor suratımın topoğrafyasını belleklere kazıyordum.. Okulun ilk zamanları aynı çocukluğumun ilk yıllarda dışlandığımız gibi gene dışlanıyorduk.. Yüzüne bakmağa doyamacağın cillop gibi hatunlar ağaç diplerinde kümelenmiş kıyafetine şekline şemaline aldanılmış erkek müsvetteleriyle muhabbet ediyordu.. Bir avuç apaçi olarak karşı devrim başlattık bizde.. Bizde bir dışlama mevzusu başlatacaktık.. Tabi başı da ben çekicektim.. Okulun bahçesinde uzun eşşekler kısa sıpalar orta boylu sığırlar oynuyor şen ve göğü yırtarcasına bir aymazlıkla kahkahalar atıyorduk.. Okulun bahçesindeki havuza sırayla birbirimizi atıyorduk.. Tüm okul hayranlıkla bizleri izliyordu.. Hee içlerinden bazısı ulan dallamalara bak öküs lan bunlar demiş olabilir ama zaman sonra aga bizde katılalım mı size bakışları ile karşımızda melül melül bekleşiyorlardı.. Kimseyi umursamadıkça kalabalık gitgide artıyor en sonunda okul yönetimi bahçede top oynamayı yasaklıyordu.. Bizde bu durumu protesto etmek maksadıyla evden çıkarıp getirdiğimiz tül perde ile okulun bahçesindeki havuzda bulunan ala balıkları yakalayıp pişirip bir güzel de yiyorduk.. Okulda çömez sınıfları arasındaki namım almış başını yürüyor üst sınıf abi ve ablaların takdiri aşiyanına kurban gidiyordum.. Gel lan aramıza katıl makara çocuğa benziyorsun diye çağırıyorlar ders çalışmam lazım diyerek reddedip okulun arka bahçesinde basketbol potasını kırarcasına smaçlar basıyor hayvanlar gibi oynuyorduk arkadaşlarla.. Biz ittikçe onlar bunlarda bi numara var deyip daha da sıkıştırıyorlardı bizi.. Bakarmısınız arkadaşım diyerek bi kamyon üst sınıf bizi kovalıyor bizde kaçıyorduk.. Yakaladıklarında ne kaçıyosunuz lan malmısınız diye de bi ton kızıyorlardı bize.. Neyse işte böyle böyle derken mezun olacak abiler ablaların zamanı daralıyor ortam bize kalıyordu.. Bunlara unutamayacakları bir anı bırakmamız lazım diye hissediyorduk.. Vee geceden kurulan ilçe pazarını yağmalamaya karar veriyorduk.. Bi kaç poşet meyveyi araklayıp önlerine koyduk alın yiyin suratınıza kan gelsin de ananız babanız sizi görünce sevinsinler istedik.. Bunları yollayıp ortamı tamamen biz devraldıktan sonra yeni gelen öğrencilere birkaç çöm şakası yaptıktan sonra çömezlik muhabbetini tarihe gömmeye karar verdik.. Bir kardeş gibi, arkadaş gibi takılmaya başladık herkesle.. Tamam gece odun çalmaya çıktığımızda onlara taşıtıyorduk malzemeleri ama bizimle aynı sobanın yanında ısınmalarına da izin veriyorduk.. Şen şakrak matrak ve bi sürü olayların yaşandığı şeyleri de başka bir zaman anlatırım evladım..

Okul bitmişti işte şimdi papellere geldik diye hayıflanmalarımıza epey zaman vardı.. Ailemiz bizi biraz idare ettikten sonra git çalış eve ekmek getir neyim demeye başladılar.. Hatta babam dozunu artırıp ara ara küfür felan da ediyordu.. Gittim devlet dairesinde iş buldum kendime.. Devlet İstatistik Enstitüsünde sayım görevlisi olarak işe başlayıp gururlanarak eve gelip babamın suratına al işte devlete kapak attım sırtımı yasladım diye sevinirken ulan malak evladım bu iş iki aylık gerçekliğini başımdan aşşağı bi avuç kaynar su dökülüyormuşcasına yaşadım.. İş iştir lafa bakılmaz diyerek gittim çalıştım.. O dükkan senin bu dükkan benim anket düzenleyen şerefsizler gibi dalıyordum heryere.. Bazısı sert yapmaya çalışıyor kaymakamlık yazısını gözlerinin içine sokuyor akıllı olun lan bi kamyon polisle doldururum burayı diye de tehditler savuruyordum.. O işte bitmişti evde annemle beraber o dizi senin bu dizi benim seyrediyor.. Annem pazara markete gittiğinde gelip Marimarın durumunu bana soruyor anne Hose terbiyesizi Marimara şöyle pislikler şöyle aşşağılıklar yaptı diye de anlatıyordum.. Evde aylak ve miskin bi yaşantım olmuştu mis gibi ulan kimse bozmasın bu rüyayı der gibiydim.. Ama her filmde kötü adamlar olduğunu hatırlatırcasına babam bana bi tanıdıkların yanında iş bulduğunu söyleyip hayallerimin üzerine beton döküyordu.. Artık her sabah kargaların bokuyla cebelleştiği saatlerde kalkacak, taşlı topraklı yollardan yürüyecek, menem yokuşlar çıkacak, o metro senin bu otobüs benim iş denen gençlik törpüsüyle hayatımı şekillendirecektim.. Aynen dediğim gibi de oldu.. İşte ananda böyle bir zamanda çıktı karşıma yavrum.. Çıkmaması için çok direndim çok yollarımı değiştirdim ama o bir şekilde gelip buldu beni.. En sonunda nasıl yaptı nasıl kandırdı bilmiyorum kelepçeledi parmaklarımdan.. Sonra seni verdi bana.. Bak evladım adam ol, insan ol insanlara saygılı olmasanda yaşlılara terbiyeli ol diye yazıyorum bu kadar şeyi.. Ağzında yalan varken asla konuşma.. Konuşacaksan da adam gibi babana yakışır orta yolu bulacak dötünü dertten beladan kurtaracak seviyede ve kalitede yalanlara bulandır sözcüklerini.. Hiç kimsenin kalbini kırma, böbreğini bıçaklama, ayağına basma, yanlarında burnunu karıştırma, ayakkabbılarını çıkartma.. Yavrum köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme dayınlara istersen ayı diyebilirsin ama annenin yanında deme emi.. Zaten manyağın teki bi de onunla uğraşmayalım..

Cümlelerime son verirken bana sorabileceğin herşey için seni arka oda da tv seyrederken bekliyor olacağım.. Kendi hayatını kurduğunda beni daha da iyi anlayacağını umarak hoşçakal yavrum..

Baban..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder