5 Aralık 2010 Pazar

istanbul...


sevgili İstanbul; sana özür mahiyetinde yazıyorum bu yazıyı.. çünki biz seni anlayamadık.. seni bir bütün olarak değil sadece semt semt sevdik.. oysa bütünün için türlü savaşlar verildiğini unuttuk.. şairlerin senin sadece güzelliklerini değil çirkinliklerini dahi severek şiirleştirdiğini görmezden geldik.. nerende eğlence varsa nerende ışıklı neon tabelaları varsa oraları sık kullanılanlarımıza ekledik.. hiçbir semtini de yeni sekmede açamadık.. hep aynı yerlerde dolandık durduk..

ne zaman sana özlem duyan birileri olsa taksim'i nişantaşı'nı sarıyer'i kadıköy'ü anlattık durduk.. buralara gitmeyene insan dahi demedik.. ooo boşa yaşamışsın sen.. ben İstanbul'luyum da deme aga kendine yavşaklığını takındık sıfatlarımıza.. o çok sevilen semtlerinin manzarasında gitmeyi istemediğiz semtlerin olduğunu da hiç bilemedik.. biz seni değil kalabalıkları sevdik aslında.. ve en çok da kalabalıklarına küfrettik amaçsızca.. seni sevmeyenleri, sana denk iller türetmeye çabalayanları entellektüel sandık durduk.. hiç bilemedik cehaletlerini sana yamamaya çalışarak gizlemek istediklerini.. içinden su geçen venediğe gitme hayaliyle götümüzü yırtıp durduk da; içinden deniz geçen seni adam gibi sevmesini beceremedik..

sevgili İstanbul; en güzel manzaralarını içinde saklayan eyüp'ü eminönü'nü fatih'i tu kaka yerler listesinde zirvelere çıkardık.. varoş diye de aşşağıladık bazı semtlerini.. ama hiç bilemedik o varoşlarda biz rahat edelim, bayramlarda doya doya gezelim eğlenelim, avm'leri dolduralım diye oralarda yaşadığını.. ama hep hâkir gördük hep olmasınlar abicim sittirsin gitsinler İstanbul'dan dedik şımarık çocuklar gibi.. seni sahiplendik, istediğimizi aldık istediğimizi kovduk ama hiç gitmedik bazı yerlerine.. arnavutköy deyince aklımıza hemen o lüks semti getirdik.. hiç bilmedik sultançiftliğinin ilerisinde de bir arnavutköy olduğunu.. beyoğlu'nu tarihi için değil de kalabalığındaki güzel kızlar, erkekler için sevdik durduk.. ama hiç bilemedik o güzel kızların erkeklerin varoşlardan gelebilmiş olacağını.. hep cihangir'den taksim'den şişli'den geldiğini sandık.. feriköy'ün otobüsünü görmeden önce anadoluda bir köy sandık; nişantaşı'nın hemen dibinde bir yer olduğunu öğrendiğimizde şaşırdık.. dedim ya İstanbul biz seni hakkıyla sevemedik.. biz seni mehmet'le de meltem'le de sevinç'le de sevemedik.. kimi sevdiysek onu barındırdığın için sevdik.. sevdiğimizi de hiç belli etmedik İstanbul.. hani insan sevdiğini kırarmış derler ya seni yıkarmışcasına attık elimizdeki çeri çöpü kaygısızca oraya buraya.. seni biz kirlettik ve sonra seni kirletenlere töresel namus cinayetleri kurguladık.. hiçbir zaman kendi kafamıza sıkamadık.. hep bir başkasına sıktık durduk; her sana yeni gelenin -seni yeneceğim İstanbul- diye içinden haykırması gibi..

sevgili İstanbul; varoşlarına avm kısaltmasıyla küçük şehirler kurup anlık lükse kapıldığımız için senden özür dileriz.. vivaldi'nin four seasons'ı eşşekler gibi beğenip senin four culture'ünü kabullenemediğimiz için de senden özür dileriz.. hep şaaşa bol müsriflik illetine düçar olmuş duygusuz hissiz derilerle üzerini adımladığımız için de senden özür dileriz.. yedi tependen de teker teker özür dileriz.. her semtini ayrı ayrı sevemediğimiz yetmiyormuş gibi birde burun büküp ağız yamultup -bu ne yeaaaa- diyen o şerefsiz züppe gençler adına da özür dileriz.. tarih kokan duvarlarına buraya ilan yapıştırmak yasaktır afişleri astığımız için de özür dileriz.. sadece tek bir kanala kitlemişken tüm görüş açımızı yüzlerce lira verip taktırdığımız ama asla seyretmediğimiz kanallara rağmen görüntü kirliliğine sebep olan çanak antenler adına da özür dileriz.. birinci dereceden tarihi eserlerini araya tanıdıklar sokarak lokantaya otele çevirdiğimiz için de özür dileriz.. benzinin fiyatına küfredip toplu taşıma araçları yerine özel otomobilimizle sokakları arşınlayıp trafiğe sebep olduğumuz, klaksonlarımızı hayvanlar gibi çalıp seni rahatsız ettiğimiz için de özür dileriz İstanbul.. senden özür dilediğimiz için de özür dileriz İstanbul..

sevgili İstanbul; yaramazlık yapınca annesinin eteğine yapışan ufak çocuğu kucaklayan bir anne şefkatiyle bizi kucakladığını biliyor buna şaşı bak şaşırıyoruz.. ve hiçbir zaman da resimde görmemiz gerekeni göremiyoruz.. sana dair ne yazsak biliyoruz ki ucu bize dokunacak onu da biliyoruz.. belki de tüm susmalarımızın asıl sebebidir bu suçluluk duygusu..

sevgili İstanbul; sevdiğin İstanbul gibi olacak fethi zor fatihi tek diye kendimizi kandırdığımız delikanlı ayaklarıyla senin hergün ırzına geçtiğimiz için de senden özür dileriz.. fatih sultan mehmed seni fethettiğinde içinde yaşayan her insana ayrı ayrı saygı duyduğunu unutup bizden farklı diye dövdüğümüz bıçakladığımız hatta öldürdüğümüz insanların kanlarıyla seni suladığımız için de senden özür dileriz.. hergün seni senden uzaklaştırıp seni sana yabancılaştıran yaşanılmanı güç hale sokan zihniyetimiz adına da senden özür dileriz.. ve sonra tüm özürlerimize güleriz; babasının öldüğüne sevinen bir piç gibi..

her an içini kusmayıp yeter diye haykırmadığın için de yavşakça sana sadece teşekkür edebiliriz..

teşekkürler İstanbul..

7 yorum:

  1. Sana da teşekkürler Orhan. İlk kez sadece "harika bir yazı okudum" diye yorumlayacağım.
    İstanbul sevdalısı olduğumdan, gidip gezmediğim semt kalmadı. Bitirebilir miyim? Çok zor...
    Küçükçekmece'de saatlerce taksi bekledim, önümden onlarca taksi geçmesine karşın. O semtlerde taksiler kırmızıymış meğer!
    Sultanbeyli sokaklarını arşınladım, "hello" diye çekingen laf atan delikanlıların, çoğu kara çarşafa bürünmüş kadınlarınlarının arasında.
    Ümraniye kalabalıkları Kadıköy'ü anımsattı.
    İstanbul'lu Bağdat Caddesi demez, kısaca cadde'dir bu her kılıkta insana rastlayabileceğimiz cadde. Belki de en rahat caddesidir İstanbul'un.
    Sahil boyu yürüyenler, koşanlar, bir banka oturmuş rengarenk insan kalabalıklarıdır. Bir bakarsınız bir bankta yaşlı bir teyzeyla amca, yan bankta sarmaş dolaş genç bir çift, ötesinde türbanlarını bağlamış sohbet eden kadınlar...
    Nişantaşı'na giderken hangimiz, aman düzgün giyinelim, diye dikkat etmedik.
    Gecesi farklı, gündüzü farklı Beyoğlu hepimizin uğrağı değil mi?
    Moda'da güneş batırmaya giderken, ara sokaklarda ki eski evlere bile özenip, Moda'lı olmak ayrılacalıktır diye içimizi çeken biz değil miyiz?
    Beylerbeyi'nde lüks bir balık restoranının çatısında Boğaz'ı izlerken, tam altımızdaki ucuz kır çayhanesinde çekirdeklerini çitleyen oturup sohbet eden kalabalıkları görmedik belki ama aynı manzaraya bakıyorduk.
    Anadolu Hisarı, Beykoz sırtları kimbilir kaç sakin insanın hayali değil mi?
    Ortaköy'den kumpirimizi alıp, tekneye atlayıp kıyıda gezinirken, yalılara bakıp içimizi az çekmedik, kimler oturur buralarda, diye...
    Sultanahmet'ten Karaköy, Eminönü hattında kimbilir kaç turistin fotosunu çektik, çat pat yol tarif ettik.
    Fatih tarafına giderken, yazın en kavurucu sıcağında bile asklı bluzumuzu çıkartıp, en bol en gösterişsiz kısa kollu tişörtlerimizi giyen de bizdik.

    Anlatmışsın ya Orhan, bu koca şehir yaşanır, anlatmak zordur. Tarihiyle, kültürüyle, zenginlikleriyle yaşanır!
    Ama izin verirlerse...
    Rant uğruna, İstanbul'u yenmek gibi hırslar uğruna bu güzellikler tarihe karışmazsa!
    Ve biz daha çok özür dilemek zorunda kalmadan, aslında ne güzel gül gibi geçinir gideriz İstanbul'umuzla.

    YanıtlaSil
  2. İlk kez bir cümleyle yorumlayacağım mı demişim yoruma başlarken?;))
    Kaptırmışım yine kuzen...

    YanıtlaSil
  3. harikasın harika.. :))) kıskandırıcı derecede hatta benim yazıdan bile iyi olmuş yorumun.. ben çok detaya girmek istemedim.. zaten bilinen klişeler diye.. ama yine de teşekkür ederim.. yazıdan bişey anlamayan senin yoruma odaklanabilir.. :)))

    YanıtlaSil
  4. Yazı da anlaşılmayacak hiç bir şey yok ki? Ben bir cümle yazıp, teşekkür edecektim ama konu İstanbul olunca kapadım gözlerimi, elimi dinledim kuzen;) tık tık tık... dökülmüş gitmiş sözcüklerden İstanbul.

    YanıtlaSil
  5. İstanbul'u bu şekilde yazıyorsan gözlerin kapalı sakın açma kuzen.. Allah muhafaza yerle yeksan oluruz.. :))))

    YanıtlaSil
  6. istanbulda yaşayan şanslı insanlardan değilim ben..
    ben bunu bir şans olarak görürken çevremdeki herkesin yaşanır mı o şehirde, trafikte deyip durması ayrı bir konu
    ama ben her gittiğimde otobüslerde yollarda geçen uzun sürelere o trafiğe gülümsüyorum..
    çünkü biliyorum herşeye rağmen en sevdiğim şehirdeyim o an
    ve bu en kıymetli an..
    güzel yazıydı saygılar..

    YanıtlaSil
  7. arwentry; yorumun adına teşekkür ederim.. inan bana bu şehri hergün bi önceki günden daha çok seviyorum.. ve bu şehri sevmediği halde buranın toprağına basan havasını teneffüs eden herkese o zaman gidin arkadaş diyerek öfkemi kusuyorum..

    siz de iyi okudunuz; saygılar.. :))

    YanıtlaSil